Bugün, küçük bir zengin kapitalist ‘elit’ grubu,
elindeki sınırsız güç ve devasa sermaye ile yeryüzü ekonomisine ve siyasetine hükmetmek ve
tabii kaynaklarını tekeline almak için büyük bir
çaba sarf ediyor. Hedeflerine ulaşabilmek için
ellerinde tasarım ve patenti kendilerinin olan
bir proje var: küreselleşme! Bu projeyi, liberal
serbest ekonomi, serbest pazar, demokrasi,
bireysel özgürlük ve insan hakları gibi içeriğini
boşalttıkları kavramlarla ve politikalarla (neoliberalizm) dayatmaktadırlar. Ne var ki, bütün bunların Batı’nın sınırları dışındaki uygulamaları kâğıt
üzerinde sunulanla ciddi tezat teşkil etmektedir.
Bu kavramların kullanılmasının, küreselleşme
ideolojisinin ardına gizlenen vahşi kapitalizmin
bir tuzağı olduğu fikri giderek güçlenmektedir.
Aynı bağlamda, tahakkümcü ve sömürgeci seçkinlerin bunları baskı, işgal, savaş ve sömürü
aracı olarak kullandıkları fikri de siyaset ve ekonominin önde gelen uzmanlarınca daha güçlü bir
biçimde seslendirilmektedir. Bu uzmanlara göre,
küreselleşme, bir taraftan hadsiz hudutsuz ekonomik kâr ve kazanç peşinde olan seçkin sınıfın
küfesini doldururken, diğer taraftan da zenginle
fakir arasındaki makası açmtadır. Küreselleşme
projesinin yürümesinde siyaset de önemli bir rol
ve fonksiyon üstlenmiş durumdadır. Bu rol daha
ziyade işgal ve savaşlar üzerinden icra edilmektedir. Daha başka örnekleri de bulunmakla beraber, Afgan ve Körfez savaşları bunun tipik örnekleridir. Küreselleşmenin savaşlarıyla birlikte,
yeryüzünde yıkım, tahrip, zulüm, sömürü, adaletsizlik ve haksızlık giderek kronik bir hal almaktadır. Neticede, küreselleşmenin keyfi savaşları
Hıristiyan teolojisinin adil/haklı savaş kuramının
temellerini ve gerekçelerini de yerle bir etmiştir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Haziran 219 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2019 Cilt: 15 Sayı: 56 |
Muhafazakar Düşünce Dergisi