Polonya ile Almanya arasında Tanrı’nın çizdiği değil, insanın çizdiği muhayyel sınırda sıkışan Yahudiler’in gecesidir Kristallnacht. 1938 yılının Ekim ayının 9. ve 10. gününün hayaletleridir geceyi “billur”laştıran. Elbette Kristal Gece1 (Kristallnacht ya da Night of Broken Glass) yakılıp yıkılan Yahudi dükkânlarının kıvılcımlarından ve sokağa saçılan camlarından öte bir anlam içermiyordu Naziler için. Nasyonal Sosyalizmin dili binlerce insanın acısını, maruz kaldıkları zulmü ve ağıtını o gece es geçmeye başlamıştı. Bunun yerine sadece Yahudi oldukları için yersiz yurtsuz bırakılan binlerce insanı sokaklara saçılan kırık cam parçalarıyla hatırlamayı tercih etmişti bir ulus. Şüphesiz artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Ancak nasıl olmuştu da bir ulus daha birkaç sene evvel birlikte yaşadıkları kapı komşularına karşı bu kadar derinden biçimde nefret duymaya başlamıştı? Kristal Gecenin bu kontekstte sembolik önemi bu soruyu anlamlı hale getiriyordu; zira o gece Yahudilerin dükkânlarını ve Sinagoglarını balyozlarla parçalayanlar milis kuvvetler ve Alman vatandaşlarının bizatihi kendisiydi ve Arendt için kötülüğü “sıradan”laştıran şey aynı zamanda bu insanların “normal” insanlar olmalarıydı. Şüphesiz bu yaşanan trajediyi daha korkunç hale getiriyordu.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Siyaset Bilimi |
Bölüm | Yorum ve Değerlendirme |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Aralık 2016 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2016 Cilt: 13 Sayı: 49 |
Muhafazakar Düşünce Dergisi