Hume yönelttiği eleştiriler ile rasyonalizme ciddi bir darbe vurmuştur. Hume’un eleştirilerinin sonuçlarından biri ahlakın beşerî yapılara öncel, insan doğasına içsel, akıl ile keşfedilebilen, evrensel, objektif ve mutlak ilkelerden oluşmadığı fikridir. Bununla birlikte, varolan hatalı imajın aksine Hume’un ahlak ve bilhassa adalet anlayışı sübjektivist veya rölativist değildir. Bu hatalı imajın nedenlerinden biri Hume’un adalet teorisinin yeterince bilinmemesidir. Bu sebeple bu makalede Hume’un adalet teorisi ele alınarak, Hume’un adalet anlayışı sergilenmeye çalışılmıştır. Bu amaçla iki temel soru üzerinden hareket edilmiştir. İlki, adaletin insan toplumlarında ilk olarak nasıl ortaya çıktığı sorusudur. İkincisi ise, adaletin ahlak alanına nasıl girdiği yani niye adil davranışları ahlaken tasvip ederken gayri adil davranışları ahlaken kınadığımız sorusudur. Adalet insan için gerekli olan toplumun ayakta kalabilmesi için insanlar tarafından bir konvansiyon olarak icat edilmiştir. Adaletin ahlakın konusu haline gelmesi ise adalet için doğal motivasyonu sağlayan kişisel çıkar ile kamu çıkarına yönelik sempati vasıtasıyla olmaktadır. Adalet insan doğasının özellikleri ile insanın yeryüzünde içinde bulunduğu durumun bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bu yüzden adalet yer ve zaman fark etmeksizin tüm insan toplumlarında aynı ilkelerin bulunması anlamında “evrensel” ve keyfi ve rast gele olmaması bakımından “objektiftir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Derkenar Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Haziran 2010 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2010 Cilt: 6 Sayı: 24 |
Muhafazakar Düşünce Dergisi