Şehir tarihçiliği etrafında yapılan çalışmalara baktığımızda hep belli unsurlar ağırlık taşıyor: Nüfus yoğunluğu, iş bölümü, teknolojik yoğunlaşma ve gelişme. Bu kriterlerden her biri, şehri nesneleştiren bir bakış açısı ve öylesine bir tarih anlayışı ile beslenmiştir. Öncelikle şehir, nüfus, teknolojik paylaşım ve iş bölümü gibi nicel kriterlerin ötesinde nesne midir yoksa özne midir sorusuna cevap vermeliyiz? İnsanoğlu tarafından şekillendirildiği zaviyesinden bakıldığında nesnedir. Fakat sanki kolektif bir vicdan, kolektif bir bilinç, kolektif bir akıl; bir şehri, o şehirde yaşayan insanlardan bağımsız olarak, tarihin itici gücü haline getirir. Bu açıdan da bakıldığında, şehir aslından tarihte bir aktördür, bir öznedir. Lineer olarak zamanla gelişip kemale ulaşmış kategorik tek bir şehir anlayışından bahsetmek yerine, birçok şehirden ve her bir medeniyetin kendi içinde dokuduğu ayrı bir şehir yapısından bahsetmek mümkündür. Medeniyet tarihinde şehirlerin oynadıkları rol açısından beş farklı şehir prototipinden bahsetmek mümkündür: Medeniyete öncü/kurucu şehirler, medeniyet tarafından kurulan şehirler medeniyetlerin oluşumu ile aktarılan / taşınan şehirler, medeniyet ile birlikte tasfiye edilen şehirler, medeniyet tasfiyesi sonrası kurulan şehirler.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Mart 2010 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2010 Cilt: 6 Sayı: 23 |
Muhafazakar Düşünce Dergisi