19. yüzyılda Osmanlı toprakları ile sanayileşen Avrupa ülkeleri arasında hızla gelişen deniz ticaretinden en çok istifade edenler liman şehirleriydi. Yirminci yüzyıla ulaşıldığında, önde gelen dış ticaret limanları, daha önce hiç olmadığı kadar büyümüş ve kozmopolit nüfuslarıyla birlikte çok canlı ekonomik, kültürel ve siyasi merkezler haline gelmişlerdi. İstanbul, geçmişte çok uzun bir süre yaptığı gibi, doğu Akdeniz bölgesinde başlıca deniz ve kara yollarının birleşimine çok iyi bir şekilde kurulmuş olan ve çok geniş bir coğrafyayı yöneten bir imparatorluğun merkezi olarak yine başı çekiyordu.
İstanbul'un nüfusu 1830'da 375,000'den 1840'da 1.125 milyona çıktı. Önemli sayıda yabancı barındıran nüfus yapısı imparatorluk nüfusunun zengin etnik ve dini dokusunu yansıtıyordu. 19. yüzyılda, şahsi, devlet, iş ve dini tasarruflar için şehirde, şehrin geçmişindeki kıyas konusu olabilecek herhangi bir çağda inşa edilenden daha fazla abidevi bina yapıldı. Şehir altyapısı ciddi iyileşmeler geçirdi. Yeni iletişim ve ulaşım vasıtaları İstanbul'u taşraya ve ayrıca diğer ülkelere daha etkili bir şekilde bağladı. Bu gelişmeler İstanbul'u hem yaşamak için daha iyi bir yer hem de ekonomik ve kültürel olarak daha canlı bir şehir haline getirdi.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Çevirmenler |
Bülent Uçpunar Bu kişi benim |
Yayımlanma Tarihi | 15 Haziran 2008 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2008 Cilt: 4 Sayı: 16-17 |
Muhafazakar Düşünce Dergisi