Pek çok farklı disiplin için sanat ve dil, insanı diğer canlılardan ayıran nihai entelektüel üretimi ve bilişsel başarısı olmaları bakımından ayrıcalıklı bir yere sahiptir. Felsefe tarihi içinde de sanatın ve dilin ya da estetik deneyim ve dil deneyiminin pek çok farklı kavramsallaştırması ile karşılaşmaktayız. Farklı bakış açıları bazen bizi bir bilinç ürünü olarak sanat ve dilin özne merkezli veya idealist yorumuna götürürken, bazen de sanat ve dilin kültürel, etkileşimsel ve deneyimsel yorumları bizi bu iki öğeyi birlikte ve ayrı ayrı yeniden düşünmeye davet etmektedir. Sözü edilen ikinci yaklaşım, öncelikli olarak fenomenolojik geleneğe aittir ve bedensel deneyime dayanan yeni bir sanat ve dil okuması sunmaktadır. Fenomenolojik yaklaşım, bir yandan estetik deneyimi ve sanatı, bedensel deneyimin nihai noktası olarak tanımlayıp anlam ile özdeşleştirirken, diğer yandan ve başka bir açıdan aynı nihai noktaya dili koymaktadır. Bu bağlamda, bu çalışmanın amacı sanat ve dili bedensel deneyimin iki nihai noktası olarak değerlendirmek, iki fenomenolojik yorumu karşılaştırmak ve tartışmaya açmaktır.
For many different disciplines, art and language have a privileged place, in terms of being a final cultural production and cognitive achievement of human beings, which distinguishes human beings from other living beings. In addition, in the history of philosophy we are encountering many different conceptualizations of art and language or aesthetic experience and experience of language. While different perspectives sometimes bring us to the idealist and subject centered interpretations of art and language that are the production of consciousness, sometimes cultural, interactional and experimental interpretations of art and language invite us to think these two elements both together and separately. The aforementioned second perspective belongs to the phenomenological tradition and it presents a rereading of art and language, which is based on bodily experience. The phenomenological conception of experience, which is presented by thinkers who represents the phenomenological tradition, on the one hand defines the aesthetic experience and art as the final summit of bodily experience, on the other hand and from a different point of view, it places language on the same final summit. In this respect, the aim of this study is to describe and evaluate art and language as the final summits of bodily experience, and to compare and discuss the two mentioned phenomenological interpretations on this relationship.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Estetik |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Aralık 2024 |
Gönderilme Tarihi | 7 Kasım 2024 |
Kabul Tarihi | 30 Aralık 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 Cilt: 7 Sayı: 2 |