Modern anlamda bireyin tarihi ile demokrasinin tarihi büyük ölçüde örtüşmektedir. Çünkü demokrasi, bireyin sosyal yaşamda vücut bulduğu bir toplumsal yapıda ortaya çıkabilir. Belki bireyin olduğu her yerde demokrasi olmak zorunda değildir, ama demokrasinin olduğu yerde birey gereklidir. Elbette ki birey tek başına siyasal iktidara karşı bir anlam taşımamaktadır. Bireyin siyasal iktidarın kararlarını etkileyen ve dönüştüren, devlete sivil bir unsur katan bir aktör haline gelebilmesi sivil toplum alanında örgütlenmesini gerektirir. Bu anlamda da demokrasi, sivil toplumun güçlü olduğu toplumların rejimidir. Türkiye’de değerlendirmek gerekmektedir. Cumhuriyet tarihi boyunca devletin topluma karşı baskıcı bir unsur olarak hareket etmesi ne piyasa ekonomisinin gelişmesine, ne de bireyin özgürce kendini gerçekleştirmesine olanak tanıdı. Ayrıca, mevcut toplumsal yapımızın dayanışmacı ve “cemaatsel” yapısı batılı anlamda kendi çıkarını önceleyen, kendini gerçekleştirmeye çalışan etkin bir bireyin ortaya çıkmasına izin vermedi. Birey zayıf kalınca sivil toplum alanı da aynı şekilde zayıf kaldı. Sivil toplumun gelişememesi de devleti toplumun karşısında güçlü kıldı. Bu sebeple de toplum, devleti demokratikleştiremedi
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Haziran 2012 |
Gönderilme Tarihi | 25 Eylül 2014 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2012 Sayı: 6 |
ISSN: 1309-6087, e-ISSN: 2459-0711
Mukaddime is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License (CC BY NC).