İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemi takip eden, kapitalizmin altın çağı olarak tasvir edilen süreçte yeni bir toplum düzeni inşa edilmeye başlanmış ve bu dönüşümde ‘bilgi’ başat öneme sahip olmuştur. Sanayi kapitalizminin dönüşüme uğradığı bu konjonktürde yaşanan toplumsal ve ekonomik yapıdaki köklü değişiklikler, ulaşılmaya çalışılan ‘bilgi toplumu’ hedefine hizmet etmeye yönelik dizayn edilmiştir. Üretim, tüketim ve dağıtım alanında karşılaşılan krizleri aşmak için sınıfsal yapılanmaların yeniden düzenlendiği bu dönem sanayi sonrası toplum olarak da adlandırılmaktadır. Yeni yükselen bu toplumsal yapıda bilginin emek ve sermayenin pabucunu dama attığı tezleri öne sürülmüş ve bilgi toplumuna geçişle birlikte eğitim sektörü stratejik bir önem kazanmıştır. Özünde kamusal bir hizmet olan eğitimin toplumsal faydaları arka plana itilerek bireysel fayda ön plana çıkarılmakta ve böylece eğitim, sermayenin hareket alanına çekilmektedir. Beşerî sermaye kavramı bu rolün gerçekleştirilmesinde kilit kavram olarak öne çıkmaktadır. Bu yaklaşıma göre eğitim, insan sermayesine yapılan en kritik yatırım olarak görülmekte ve piyasa odaklı eğitim anlayışı çerçevesinde eğitimin sürekli hale getirilerek ekonomik kalkınmaya ve önemli bir büyüme sanayiinin oluşturulmasına katkıda bulunacağı argümanları sıklıkla gündeme gelmektedir. Özellikle 1980’li yıllardan itibaren eğitim politikaları merkeziyetçi yapısından uzaklaştırılmış ve beşerî sermaye, küreselleşme, yaşam boyu öğrenme, bilgi toplumu gibi nosyonlar aracılığı ile eğitim piyasacı bir temele indirgenmiştir.
Eğitimin geleneksel yapısını sorgulayan ve bilginin bir üretim aracı olduğu düşüncesinden hareketle eğitimin piyasaya açılarak karlı bir sektör haline dönüştürülmesi gerektiğini savunan neoliberal yaklaşım, geleneksel örgütlenme tarzı olan okul eğitimine alternatif olarak yaşam boyu öğrenme kavramına dikkat çekmektedir. Kavramın süper gücü, eğitim maliyetlerinin bireylere yüklenmesinde gizlidir. Böylelikle, esasen sosyal bir hak olan eğitim hizmeti, bireylerin sağladığı özel fayda ön plana çıkarılarak özel hizmet olarak piyasacı bir yaklaşımla ele alınmaktadır. Bireyler, ömür boyu ve sonsuz bir süreçte sürekli artan şekilde bilgi ve yeteneklerini uyumlulaştırmaktan sorumlu hale getirilmekte, böylece üretimin sosyal maliyeti de bireye kaydırılmaktadır.
Yaşam boyu eğitimin amaçları piyasanın ihtiyaçlarını karşılamaya odaklı bir hale geldiği sürece, toplumda var olan eşitsizlikleri derinleştirerek hem eğitim hem de ekonomik refah bakımından bireyler arasındaki uçurumu derinleştirmektedir. Kavram, vadettiğinin aksine işsizliğe, eşitsizliğe çözüm getirmek bir yana bölüşüm ilişkilerindeki dengesizliği artırarak sermayenin hegemonyasını pekiştirici bir etki yaratmaktadır.
Bu çalışmada öncelikle yaşam boyu öğrenme söyleminin kavramsal çerçevesi çizilecek, kavramının ortaya çıkışı ve uygulanışı neoliberal dönüşüm bağlamında ele alınarak, ardından eğitimin piyasanın ihtiyaçları doğrultusunda yeniden inşa edilmesinde kavramın rolü araştırılacaktır. Çalışmanın amacı, yaşam boyu öğrenmenin ideolojik ve felsefi temellerinin irdelenmesidir.
Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde yüksek lisans ve doktora eğitimimi kapsayan 10 yıllık süre zarfında gerek şahsi gerekse akademik kazanımlarıma katkısı olan başta Maliye bölümünün kıymetli hocaları olmak üzere tüm hocalarıma teşekkür ederim. Çalışmamın incelenmesinde emeği geçecek editör ve hakemlere de şimdiden teşekkürlerimi sunarım.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makale / Articles |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 14 Haziran 2022 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2022 Cilt: 46 Sayı: 2 |