2016’nın Ocak ayında Türkiye’nin ve dünyanın çeşitli üniversitelerinden 1128 akademisyen ve araştırmacı, kısaca “Barış Bildirisi” olarak bilinen “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı metinle, hükümetin Güneydoğu illerinde ilan ettiği süresiz sokağa çıkma yasaklarını ve yasaklar sırasındaki askeri operasyonlarda kullanılan orantısız kolluk gücünü protesto ettiler. Akademisyenler ayrıca hükümete, 2015’te kesintiye uğrayan barış görüşmelerine geri dönme çağrısı yaptılar. Hükümetin güvenlik politikalarını kınayan ve temel insan haklarını koruma çağrısı yapan, ülke tarihinde daha önce görülmemiş kitlesellikteki bu akademisyen girişimi, bildiri yayınlandığı andan itibaren hemen her resmî merciinin seferber edildiği, örgütlü ve çok yönlü bir siyasi baskıyla karşı karşıya kaldı. Bu siyasi baskının bir ayağı da, bildiri imzacılarının terör örgütü propagandası yapma suçlamasıyla yargılandıkları ve mahkûm edildikleri ceza davalarıydı. Bu çalışma, Barış Bildirisi imzacılarının yargılandığı üç yıllık sürece odaklanarak, ceza davasının siyasi rejimin düşman olarak işaretlediği grupları bastırmak için hangi yöntemlerle inşa edildiğini ve otoriter bir rejimde baskı aygıtı olarak yargıya nasıl işlev yüklendiğini incelemeyi amaçlıyor. Çalışma aynı zamanda, Barış için Akademisyenler vakası üzerinden, itham edilen politik öznelerin siyasi davayı bir itiraz ve direniş alanına dönüştürme ve failliğin anlamını ters yüz etme imkânını tartışmaya açıyor.
barış hareketi siyasi dava barış bildirisi terör propagandası siyasi hukuk
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Barış Çalışmaları |
Bölüm | Makale / Articles |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 25 Haziran 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 Cilt: 48 Sayı: 2 |