Ekonomik ve siyasi bir ideoloji olarak neo-liberalizm serbest piyasayı temel alır ve geri kalan önceliklerini serbest piyasanın faydasına göre belirler. Bu çerçevede, sınırlı devlet müdahalesi, özelleştirme ve rekabetçi bireyciliğin önemini vurgular. Piyasanın kendini devam ettirebilmesi, neo-liberalizmin her alanda temel prensipleriyle kök salmasına bağlıdır. Akademik eğitim ise bu köklenme hali için kritik alanlardan biri olarak öne çıkmaktadır. Eğitimin piyasacı anlamda rekabet alanı haline gelmesi, üniversitelerin işletme, öğrencilerin ise müşteri olarak görüldüğü bir ilişki ağını kurmakta ve güçlendirmektedir. Söz konusu durum, akademik disiplinler üzerinde farklı etkiler doğurmakta, bilgiyi ve onun kullanımını piyasa değeri üzerinden araçsallaştırmaktadır. Eğitim programlarının iş eğitimi temelinde oluşturulmaları ve iş piyasası taleplerini karşılayan bir yapıya evrilmesi, üniversitelerde eleştirel düşünme ve araştırma yapma kabiliyetini ve alanlarını sekteye uğratmakta bilginin kolektif işlevinin yerini “başarı” ve “başarısızlık”ta bireysel sorumluluk ve rekabete bırakmaktadır. Bilginin ekonomik değeri üzerinden değerlendirildiği süreçte, bazı akademik disiplinler bireysel ve piyasacı yaklaşımda kârlı görülürken diğer birtakım akademik disiplinler bu kâr-zarar ikilemi dışında bırakılmakta veya içeriği piyasa prensiplerine özgü değişime uğratılarak büyük oranda sınırlandırılmaktadır. Görece yeni bir geçmişe sahip olan kültürel çalışmalar disiplini piyasaya bağlı akademik sınırlama ve dönüşümü görmek adına öne çıkan bir akademik alandır. Aslında kültürel çalışmalar alanındaki akademik çalışmaların popüler kültürden ayrılarak toplumsal yapıyı ve değişimi anlamak için eleştirel düşünceyi benimsemesi beklenir. Fakat neo-liberalizmin akademik eğitim üzerindeki yıkıcı etkisiyle birlikte, kültürel çalışmalar disiplini piyasanın biçtiği değere göre şekillenmeye yönelmekte; politik ve ekonomik bağlamından büyük oranda koparılarak kimlik kavramının ön plana çıktığı bir alan haline dönüşmektedir. Bu temelde, bu çalışmanın amacı Türkiye'de üniversitelere de yayılan neo-liberal yaklaşımın kültürel çalışmalar disiplini üzerindeki etkilerine odaklanmaktır. Türkiye’de kültürel çalışmalar alanındaki lisansüstü programların içeriği, üretilen yayınlar ve tezler incelenerek neo-liberalizmin kültürel çalışmalar alanında müfredatı, araştırma kültürünü ve disiplinin eleştirel ve interdisipliner yapısını nasıl değiştirdiği ele alınacaktır. Çalışmanın iddiası, neo-liberalleşmeyle birlikte Türkiye akademisinde kültürel çalışmalar alanında ders izlenceleri ve yürütülen akademik çalışmalar piyasa değerine göre şekillenmekte ve sınırlanmakta olup, akademisyenleri akademik sorgulama açısından sınırlarken, öğrencileri bu alana yönelme konusunda cesaretsiz bırakmaktadır. Bu durum, neo-liberalizmin sadece kendine kârlı bulduğu disiplinleri güçlendirmesine değil, aynı zamanda yarattığı eşitsiz ve adaletsiz düzenin üniversitelerde daha az sorgulandığı alanları da ürettiğini göstermektedir. Dolayısıyla, politika üretim süreçlerinin etkili bir parçası olan akademide, neo-liberalizmin yön vermesiyle, kültür politikalarına yönelik önemli sonuçlar söz konusu olmaktadır. Sonuç olarak, neo-liberalizmin etkisiyle kültürel çalışmalar alanı giderek özgünlüğünü ve canlılığını kaybederek teknik bir alana dönüşmektedir. Bu durum, akademik özerkliğin kaybına ve ekonomik çıkarlarla uyumlu araştırma ve öğretim yönelimine doğru değişimi güçlendirerek akademik kültürü kendi lehine dönüştürmektedir.
Neo-liberalizm Kültürel Çalışmalar Kültür Politikaları Akademik Eğitim Eleştirel Düşünce
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Siyaset Bilimi (Diğer) |
Bölüm | Makale / Articles |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Eylül 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 Sayı: 1 |