Bu çalışmanın amacı, Orhan Pamuk’un Benim Adım Kırmızı romanını görsel yansıtma biçimlerinin ve Osmanlı minyatür eserlerinin konu edildiği imgemetin ve ekfrastik anlatı olarak incelemektir. Pamuk’un bu eserinde ekfrastik anlatı, Osmanlı ve İranlı üstatların minyatürlerinde yer alan imgelerin roman karakterlerine ve anlatıcılarına dönüşmesi ve bu sayede sürdürdükleri sanat ve gerçeklik ilişkisi üzerine tartışmalarıyla gerçekleşir. Romanda farklı anlatıcı-karakterler, 16. Yüzyıl Osmanlı minyatür resmi ve aynı dönemlerde Batı resim sanatında en bilinen örneklerini veren perspektifi ikili karşıtlık olarak tartışır. Böylece görsel olan romanda anlatının konusu haline gelir. İmge ve söz arasındaki ayrımın netliğini kaybettiği ve her ikisinin de hiyerarşik olmayan bir düzlemde yer aldığı Benim Adım Kırmızı, imgemetin kavramına örnek oluşturur. Ayrıca Pamuk’un bu romanı imgesel olanın yazılı metne aktarıldığı göstergeler arası bir çeviri olarak da değerlendirilir. Romanda, Frenk ya da Venedik üslubu olarak adlandırılan Rönesans perspektif kullanımı objektif gerçekliğe en yakın yansıtma biçimi olarak görülür. Minyatür ise resmettiği nesnelerin gerçeğine benzemeleriyle değil, “anlamı” yansıtma çabası bakımından daha üstün olarak görülür. Romanın konusunu oluşturan bu iki sanat türünün ve onların gerçekliği görme biçimlerinin Doğu-Batı zıtlığı içerisinde sunulması, “biz ve öteki” imgelerinin yeniden şekil aldığı farklı okumalara açar. İmgebilimin de konusunu oluşturan bu türden kimlik çalışmalarının dinamiğini belirleyen öz ve ötekini tanıma/tanımlama için imge yaratımı, Benim Adım Kırmızı adlı romanda birbirine karşıt olarak verilen görme ve resmetme biçimleri üzerinden tartışılmaktadır.
Orhan Pamuk ekfrasis minyatür imgebilim Öteki Benim Adım Kırmızı kalıpyargı imgemetin
This article aims to read Orhan Pamuk’s My Name is Red as an ekphrastic reimagination and the “imagetext” in which the visual representation is the object of the novelist’s verbal account of the sixteenth century miniature art and Renaissance perspectival painting shown in a diabolic opposition. Ekphrasis as the leading mode is also realized in the novel through incorporating certain figures and images from Ottoman and Persian miniatures as character narrators who in turn bring forth their individual comments on specific drawings in particular and on art’s relation to reality in general. In this new paradigm of the copresence of word and image in the novel, we are told the Frankish style of perspective is deemed closer to the outer reality than Islamic miniature, whereas miniature illustrations are intended to represent meaning rather than distinct objects themselves. The East-West dichotomy reshapes itself on a metaphorical level in Pamuk’s imagetext, suggesting imagological readings through this binarism between the two forms of the visual arts and their opposing ways of seeing and depicting the outer reality. The dynamic between the “self-image” defining the domestic, national identity and the “hetero-image” which typifies “the so-called Europeans” is reworked in My Name is Red on the very basis of the same conflict between the two dominant art forms.
Orhan Pamuk ekphrasis miniature imagology My Name is Red hetero-image self and other imagetext
Birincil Dil | İngilizce |
---|---|
Konular | Sanat ve Edebiyat |
Bölüm | MAKALE |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 29 Mart 2022 |
Gönderilme Tarihi | 21 Aralık 2021 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2022 Cilt: 12 Sayı: 1 |
Bilginin ışığında aydınlanmak dileğiyle....
ODÜSOBİAD