Kitap İncelemesi
BibTex RIS Kaynak Göster

Muted Modernist

Yıl 2019, Cilt: 14 Sayı: 3, 925 - 930, 31.12.2019

Öz

Kaynakça

  • Madawi al-Rasheed, Muted Modernist: The Struggle over Divine Politics in Saudi Arabia New York: Oxford University Press, 2015, 226 sayfa

Muted Modernist

Yıl 2019, Cilt: 14 Sayı: 3, 925 - 930, 31.12.2019

Öz

Suudi
Arabistan özellikle 2015 sonrası uluslararası medyada sıklıkla sözü edilen bir
aktör haline gelmiştir. Arap dünyasının en büyük ekonomisi ve İslam dünyasının
merkezi olan Mekke ve Medine’nin “hizmetkarı” olan kral ve ailesi başta Yemen
iç savaşı olmak üzere birçok kirli dosyaya müdahil olmakla suçlanmaktadır.
2015’te savunma bakanı olan Muhammed bin Selman’ın 2017’de aile içi bir
darbeyle I.Veliaht olması sonrası süreç el-Suud ailesi ve Suudi Arabistan iç
siyasetini daha fazla gündeme taşımıştır. Bu anlamda de facto kral olan bin
Selman’ın Ritz Carlton otelinde kendisine muhalefet edebilecek potansiyeli
taşıyan işadamı, gazeteci ve prensi hapsedip zorla biat ettirmesi Suud iç
siyasetindeki güç mücadelesinin nasıl işlediğini gösterir niteliktedir.
Baskının ve şiddetin el-Suud ailesi tek elinde meşrulaştırılmasına Bin
Selman’ın direktifleriyle gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan’ın
İstanbul başkonsolosluğunda vahşice öldürülmesi örnek verilebilir. Dolayısıyla
Suudi Arabistan’da iç siyasi dengeler kralın ve yakın çevresinin güç
konsolidasyonu projesi ve el-Suud ailesinin rejim güvenliği bağlamında
değerlendirilmelidir. Bu noktada A Most Masculine State, A History of Saudi
Arabia, Contesting the Saudi State, Salman’s Legacy: The Dilemmas of a New Era
in Saudi Arabia gibi kitapların yazarı, Madawi al-Rasheed’in “Muted Modernist”
isimli eseri Suud iç siyaseti açısından aydınlatıcı bir şablon ortaya
koymaktadır. 1962 doğumlu Suudi Arabistan vatandaşı sosyal antropoloji alanında
profesör olan al-Rasheed King’s College London, London School of Economics and
Political Science gibi önemli kurumlarda görev yapmıştır. Tanıtımını
yapacağımız kitabı Türkiye’de pek fazla bilinmemektedir.



Kitabın
ana konusu Suudi Arabistan’daki geleneksel aşırıcı İslamcı kesim- Vehhabi ulema
nizamı ile al-Rasheed’in adlandırmasıyla azınlık olan modernistlerin siyasal
mücadelesidir. (s.1) Suudi Arabistan’daki aktivist, entelektüel ve alimlerin
ana İslami metinleri yeniden okuma ile sivil toplum arasında bağ kurarak
oluşturdukları yeni politik form Vehhabilik ve baskıcı- şiddet yanlısı militan
“cihatçılığa” meydan okumaktadır. (s.9-10) Bu anlamda yazar modernistleri
Müslümanların yaşadığı modern çağın sorunlarına ve zorluklarına çözüm bulmak
için İslami temel metinleri ve kurumları tekrar gözden geçiren kitle şeklinde
tanımlamaktadır. (s.2) Yazarın kitapta literatüre kattığı kavramsallaştırmardan
birisi “divine politics” ilahi-rabbani siyasettir. HASM ve Tanwiris isimli
destek gruplarının biraraya gelmesinden oluşan bu tarz siyaset yazara göre bu
siyaset seküler ile dini (religious) politikalar arasındaki çizgilerin
bulanıklaştığı alandır. (s.4) Yazarın kitapta modernist olarak tanımladığı
gurüh sosyo-politik aktivistleri, entelektüel şahısları, din adamlarını ve seküler
şahısları barındırmaktadır. Yazar bu isimleri neden modern olarak
tanımlamaktadır? Yazara göre liberal olarak tanımlanması güç olan bu isimler
ana İslami kaynakları yeniden yorumlamaktadır. İslami normları yeniden düşünme
çabasında olan bu isimlere göre İslam’ın ruhu ile modern toplumun kodları
arasında bir benzerlik vardır. Örneğin modernistler İslam tarihinin rasyonel
bir değerlendirmeye tabii tutulması yönünde isteklerini dile getirmişlerdir. Bu
anlamda İslam tarihindeki özgürlük ve politik temsilleri günümüze uyarlayıp
daha kapsayıcı bir perspektif sunmaktadırlar. Bu durum söz konusu şahısları
“modern” yapmaktadır. Ayrıca söz konusu modern pozisyonlar Suudi Arabistan’daki
resmi devlet ideolojisi olan Vehhabilik perspektifine karşı bir perspektif oluşturmakta
ve meydan okumaktadır. Bu noktada modernistlerin “cihat” kavramına getirdikleri
yeni yorum dikkat çekicidir. Suudi Selefiliği açısından yeni olan “barışçıl
cihat” (s.134) ve “kelime cihadı”  (s.67)
kavramları söz konusu aktivistler tarafından dile getirilmiştir.



Yazarın
kitapta cevaplamaya çalıştığı sorular; günümüz Suudi Arabistan’ında kaç tane
reformcu grup bulunmaktadır? Bu grupların üye yelpazesi ve genişliği ne
kadardır? İnsanlar kültürel ve siyasal olarak nasıl etkilenmektedir? Suudi
Arabistan’ın yüzde kaçı reforma açıktır veya yüzde kaçı varolan statükodan
yanadır? Modernistlerin gerçek ajandaları nedir? Modernist hareketin politik
reformları Suudi Arabistan’ı Suriye’deki yaşanan çatışmadan daha kötü bir hale
sürükleyecek mi? Bu sorular Arap ayaklanmalarının sonuçlarıyla şekillenmiştir.



Yazar
2011 öncesi ve sonrası Arap ayaklanmaları bağlamında Suudi Arabistan’daki insan
hakları savunucularının eylemlerinin kısıtlı olduğunu belirtmektedir. Bu durum
modernistleri “muted” yani sessizleştirilmiş yapmaktadır. Yazar Arap
ayaklanmaları sürecinde reformistleri hapsetmenin ve işkence yapmanın reform
çağrılarını ve ideolojik dönüşümleri engellemediğini aksine sosyal medyanın
yaygınlaşmasıyla bu baskıcı politikaların mezkur taleplerin benimsenmesine ve
kurumsallaşmasına yol açtığını iddia etmektedir. (s.3) Yazar özellikle YouTube
ve Twitter gibi sosyal medya kanallarının modernistler tarafından etkin
kullanıldığını dile getirmektedir. Nitekim söz konusu ortamlar eylem
mesajlarının yayılmasını ve gerçek protestolardan önce sanal protesto
ortamlarının oluşmasını sağlamıştır. (s.45) Bu anlamda Suudi Arabistan’da
herhangi bir şekilde siyasal protestonun yapılması noktasında sert ve keskin
sınırlamaların olması söz konusu modernistlerin imza toplama stratejisine
yöneltmiştir. Bu resmi imza toplama süreçleri demokratik dürtüleri uyandırmış,
halkla yönetim arasında daha kapsayıcı yönetim metotların ve iyi ilişkilerin
geliştirilmesi yönünde çağrıların artmasına neden olmuştur.



Yazar
aktivistler arasında çıkar çatışmalarının olduğunu belirtmektedir. Örneğin bir
grup aktivist yönetimsel taleplerde ısrarcı olurken bir grup aktivist ise
İslami kuralların esnetildiği iddiasıyla sertlik taraftarı olmuştur. (s.26)
Fakat Arap ayaklanmaları süresince Suudi Arabistan’daki Selefi aktivistler
Ümmet Partisini kurmuş (s.40) ve HASM olarak bilinen Suudi Arabistan Sivil ve
Siyasal Haklar Birliği çatısı altında birleşmiştir. Birlik Suudileri mobilize
etmiş, güçler ayrılığı ilkesini savunmuş, insan haklarının savunulması ve
siyasi görüşlerinden dolayı hapiste olan kimselerin serbest bırakılması için
birçok online kampanya düzenlemiştir.



Yazar
eserde Selman el-Avde, Muhammed el-Abd el-Kerim, Muhammed el-Ahmari gibi
politik ve dini reform yanlısı isimleri zikretmektedir. Yazara göre Arap
dünyasında saygın yere sahip olan bu isimlerin dönüşen zihin dünyaları İslam’ın
yorum biçimi açısından da önemli işaretler vermektedir. Nitekim yazara göre
İslam bir siyaset formudur. (s.30) Bu siyaset formu ilahi olmanın yanında
muğlak ve seküler olan realistik dünyayla bir şekilde angaje olmaktadır. Bu
çerçevede “Seküler Dünyada Rabbani Siyaset” girişinin ardından “Arap
ayaklanmaları Arifisindeki Protestolar ve İmza Kampanyaları” adlı ilk bölümde
2011 sonrası yaşananları aktivizm bağlamında analitik bir çerçevede sunmaktadır.
Bu bölümde siyasal sistemi reforme etmek, baskıcı uygulamaları kınamak ve
siyasi temsil çağrıları yapma adına vizyonları ifade eden çeşitli imza
kampanyalarına ilişkin anketler ortaya konulmaktadır. Yazara göre Arap
ayaklanmalarının Suudi Arabistan ayağı 2001’den beri modernistler tarafından
öne çıkarılan protestolara kadar geri götürülebilir. (s.16) Nitekim 2003-2008
arası 1990ların İslami Uyanış hareketi (Sahve) mensubu alimler insan hakları,
sivil toplum ve demokrasi gibi modern kavramları benimsemiş ve politik reform
içeren bir dizi talepleri dile getirmişlerdi. Bu olaylar Suudi Baharı kavramını
literatüre sokmuştu. Söz konusu alimlere göre Suud rejiminin resmi politikası,
baskıcı uygulamaları ve marjinalizasyon süreçleri (özellikle Şiilere yönelik)
ülkedeki aşırıcılığı ve terörizm yandaşlığını besleyen faktörlerdir. Bu anlamda
Arap ayaklanmaları Suud modernistlerine tarihsel olarak dile getirdikleri
reform taleplerini tekrar sunabilecekleri bir ortam oluşturmuştur. Nitekim
2012-2013 yılları arasında Arap ayaklanmalarındaki “Halk nizamın devrilmesini
istiyor” benzeri “Halk mahkumların serbest bırakılmasını istiyor” şeklinde
sloganlar eşliğinde protestolar düzenlemiştir.



“Otoriter
Devlette Sivil Toplum” başlıklı ikinci bölümde yazar HASM ismiyle bilinen
2009’da 11 aktivist tarafından kurulan insan hakları kuruluşundan
bahsetmektedir. Kurucu üyeleri arasında Abdülkerim Yusuf al-Gathar, Abdürrahman
Hamit al-Hamit, Abdullah H. al-Hamit, Fahad Abdülaziz Ali al-Orani, Fevzan
Muhsin al-Harbi, Easa Hamit al-Hamit, Mihana Muhammed al-Faleh, Muhammed Fahad
al-Kahtani, Muhammed Hamad al-Muhaysen, Muhammed Saleh al-Becadi ve Saud Ahmet
al-Doyuhayither yer almaktadır. Kuruluş BM Uluslararası İnsan Haklar
Beyannamesine odaklanarak Suudi Arabistan’daki azınlık haklarının korunmasını,
seçilmiş parlamentonun oluşturulmasını ve hesap verilebilirlik-şeffaflık
ilkelerine dayalı kurumların inşa edilmesini hedeflemiştir. Fakat Suudi
hükümeti kuruluşun önemli isimlerinden olan al-Becadi’yi 21 Mart 2011’de,
al-Kahtani’yi 18 Haziran 2012’de, al-Hamit’i 11 Haziran 2012’de “krala karşı
halkı kışkırtma ve yabancı medya kanallarıyla konuşma” gibi suçlardan ötürü
tutuklamıştır. Dolayısıyla daha yeni oluşma evresindeki bu sivil toplum
hareketi baskıyı ve insan hakları ihlallerini savunan “İslami” diskurla hareket
eden rejim tarafından bastırılmış, 2013’te mahkeme kararıyla kapatılmıştır.



“Devrim
Üzerine” başlıklı üçüncü bölümde ise Selman el-Avde’nin düşüncelerine yer
verilmiştir. Avde 1990’lı yıllarda ABD askerlerinin Suudi Arabistan
topraklarına konuşlanmasına karşı çıkan Sahve ulemasının en önemlileri
arasındadır. Bu yıllarda siyasal reform çağrılarına yönelik imza kampanyaları
düzenlemiş olması 1994-1999 yıllarını hapiste geçirmesine neden olmuştu.
(s.75-77) Avde barışçıl gösterileri desteklemekte ve ona göre otoriterlikten
kurtulmanın en uygun yolu barışçıl gösteriler düzenlemektir. Avde’nin bu
düşünce tarzı her ne kadar Selefi diskuru kullansa da kendisini geleneksel
Selefi okuldan ayırmaktadır. Nitekim geleneksel Selefi düşüncesinde
emire/yöneticiye itaat şarttır ve bu durum Selefileri Müslüman yöneticinin her
türlü siyasetini kabul etmeye zorlamaktadır. Avde’ye göre İslami devlet
insanlar arasında basit sivil bir anlaşmaya dayalı bir projedir ve yine ona
göre İslam’da teokrasiye yer yoktur. 
(s.83)



“Kuvvet
ve Seçim Arasında: Selefi Bağlamda Şeriatı Tartışmak” isimli dördüncü bölümde
ise genç bir İslami entelektüel olan Abdullah al-Maliki’nin düşünceleri
resmedilmektedir. Al-Maliki Tunus ve Mısır devrim yaşamış ülkelerde şeriatın
nasıl uygulanacağını etraflıca tartışmış bir isimdir. Ona göre şeriat zorla
değil seçimle uygulanmalıdır. (s.103) Diğer bir deyişle şeriat halkın isteğiyle
sistemsel boyuta entegre edilmelidir. Ayrıca al-Maliki devletin toplumdaki
dindarlığı koruma rolünü de sorgulayarak Selefiler içinde yeni bir akıma
öncülük etmektedir.



“Otoriterliğin
Dini Kökenlerini YapıSöküm Teorisine Göre Analiz Etmek” adlı beşinci bölüm
Muhammed al-Abd al-Kerim’in düşüncelerine yer vermektedir. Al-Karim
otoriterliğin, baskıcı politikaların ve adaletsizliğin dini kökenlerini
metinleri (deconstruct) yeniden okuyarak farklı bir forma bürümüştür. (s.115)
Özellikle kutsal metinlerde geçen ulul emre itaat nosyonunu sorgulayarak klasik
Selefi ulemaya meydan okumuştur. Nitekim Selefi aktivistlere göre bu pozisyonda
olan Selefi Sufileşmiş Selefilerdir. (s.145) Ayrıca Selefi ulemanın otoriter
düzene meydan okuyacak alternatif bir söylem geliştirememiş olmasını eleştiren
al-Karim’e göre bu eksiklik şiddet yanlısı militan Selefiliği doğurmuştur.
Diğer bir deyişle  bazı Suudi
aktivistlerin radikalleşmesi İslamcılık sebebiyle değil Suud rejiminin
baskıları sonucu ortaya çıkmıştır.



“Baskının
İslamileştirilmesine Karşı Demokrasi” başlıklı altıncı bölümde ise Muhammed
Al-Ahmari’nin düşünceleri öne çıkartılmıştır. Ona göre otoriter düzenden
kurtuluşun tek çaresi demokrasidir. (s.137) Al-Ahmari’nin öne sürdüğü görüşler-
İslam’ın demokrasi ile bağdaşıp bağdaşmadığı sorunsalı  İslam dünyası açısından yeni olmamakla
beraber Selefi zihniyet açısından yeni bir döneme işaret etmektedir. Nitekim
aksine yöndeki birçok Selefi görüşe rağmen al-Ahmari demokrasinin İslam ile
çatışmadığını ileri sürmektedir.



Eser
Suudi Arabistan’a dair üretilen birçok basmakalıp görüşe meydan okumaktadır.
Bunlardan ilki, Suudi Arabistan’ın iç siyasetine dair klişelerdir. Özellikle 11
Eylül sonrası Batı akademyasına konu olan Suudi Arabistan iç siyaset bağlamında
itaatkar dini otoritenin sınırlarında resmedilmiştir. Diğer bir deyişle Suudi
Arabistan’da muhaliflerin küresel çapta resmedilmesine neredeyse hiç
rastlanılmamıştır. Bu anlamda al-Rasheed’in eseri Suudi Arabistan’a dair resmi
ve muhalif dini politikalara dair yek pare anlayışa meydan okumaktadır. Eserin
ikinci meydan okuması özellikle 11 Eylül sonrası oryantalist çevrelerce Suudi
Arabistan ve Ortadoğu’ya dair “terör merkezi” etiketiyle alakalıdır. Buna göre
Suudi Arabistan bir ülke olarak 11 Eylül’ü gerçekleştiren, el-Kaide ve DAİŞ
gibi örgütleri finanse ettiği iddia edilmiştir. Al-Rasheed eserinde Suudi
Arabistan içerisinde gerek Suud rejimine gerekse el-Kaide,DAİŞ tipi yapılara
karşı çıkan ve daha çok evrensel insan haklarını dile getiren bir güruhun
olduğunun altını çizmektedir. Bu anlamda şiddet yanlısı dinci, fanatik
mezhepçi, kadın düşmanı vaizlerle dolu Suudi Arabistan algısı al-Rasheed’in
eseriyle yerle bir olmaktadır. Kitabı alanında değerli kılan bir diğer özelliği
ise kullandığı kaynaklardır. Yazar makale, el ilanı, risale, kitap ve mülakat
gibi niteliksel dataları kullanarak önemli bir veritabanı oluşturmuştur. Aktivistlerle
yaptığı online mülakatlar Suudi Arabistan’daki baskıcı politikaları da açıklar
niteliktedir.



Kitaba
yönelik yapılacak eleştirilere gelince, yazarın her ne kadar birçok noktada
haklı olsa da metni kaleme alışı “tarafsız” değildir. Nitekim Madawi al-Rasheed
Şemmer kabilesinin dört kolundan en büyüğü olan Abde’ye mensup Reşidi ailesine
mensuptur. 1700lü yıllar sonrası Osmanlı’nın küresel ölçekte dünya, bölgesel
ölçekte Ortadoğu ve yerel ölçekte Körfez’deki düzen kurucu rolünün giderek
zayıflaması güç dengelerini değiştirmişti. Bu anlamda Hicaz bölgesi birçok
aktörün güç mücadelesi içerisinde olduğu bir bölge olarak tezahür etmişti.
El-Suud ve el-Reşidi ailesi de bu güç mücadelesinde iki farklı kutbu temsil
etmekteydi. El-Suud Osmanlı’ya karşı devlet fikrini Vehhabi-Suudi ittifakı ile
perçinlerken el-Reşid ailesi Suud ile mücadelesinde Osmanlı’nın yanında yer
almıştır. Bu arka plan ışığında Madawi el-Rasheed’in ve kitabın siyasal duruşu
daha da netleşmektedir. Bu durum yazarın Suudi Arabistan iç siyasetinde
“tarafsız” pozisyon almasını engellemiştir. Kitabın bir diğer eksik yanı Suudi
Arabistan’daki rejim tarafından uygulanan baskıları sadece erkekler üzerinden
ele almasıdır. Özellikle Suud rejiminin kadınlara yönelik baskıcı
politikalarına karşı sosyal medyayı etkin kullanan Manal al-Sharif, Esra
al-Gamhan, İman el-Nefcen, Azize el-Yusuf, Ayşe el-Manea, Muhammed el-Rabia,
Luceyn el-Haslul, İbrahim Modeymig, Semar Bedevi ve Nesime al-Saade gibi
isimlerin kitaba dahil edilmemesi eleştirilecek bir nokta olarak göze
çarpmaktadır. Öte yandan al-Rasheed’in kullandığı modernist/gelenekselci
dikotomisi oryantalist Goldziher ve Hurgronje tarafından sıklıkla dile
getirilmiştir. Fakat yazar bu dikotominin kökenine veya eski tartışmalarına
değinmemiştir. Ayrıca al-Rasheed’in gelenekselci olarak tanımladığı
İslamcıların da bir parçası demokrasi ve sivil toplumla irtibatlıdır. Fakat
burada negatif bir ilişki biçimi mevcuttur. Dolayısıyla al-Rasheed modernist/
gelenekselci ayrımını yaparken negatif- pozitif duruş farkını ıskalamıştır.



Kitap
İslamofobi’nin zirveye ulaştığı, genelde Ortadoğu özelde Suudi Arabistan’ın
demokrasi, özgürlük gibi taleplerden yoksun olduğu oryantalist kanısını çürütme
noktasında önemlidir. Ayrıca kitap Ortadoğu’daki dönüşen sosyo-kültürel dinamiklerin
politik yansımaları açısından da önemli bir döneme işaret etmektedir. Özet
olarak al-Rasheed’in bu eseri Suudi Arabistan bağlammında modernist Selefilik,
demokratikleşme ve siyasal İslam konularına ilgi duyanlar için baş ucu
niteliğindedir. Kitap anlatımındaki akışkanlıktan dolayı sadece akademik
çevrelerce değil genel bir okuyucu kitlesi tarafından da okunmayı
sağlamaktadır. İslamofobi’nin her geçen gün yükseldiği bir sosyo-politik
konjonktürde al-Rasheed’in eseri klişeleşmişi İslam’ın başka toplum ve dinlerle
uyumlu olmadığı iddiasını çürütmektedir. 

Kaynakça

  • Madawi al-Rasheed, Muted Modernist: The Struggle over Divine Politics in Saudi Arabia New York: Oxford University Press, 2015, 226 sayfa
Toplam 1 adet kaynakça vardır.

Ayrıntılar

Birincil Dil Türkçe
Bölüm Kitap İncelemeleri
Yazarlar

Mehmet Rakipoğlu 0000-0002-6287-6943

Yayımlanma Tarihi 31 Aralık 2019
Gönderilme Tarihi 28 Mart 2019
Yayımlandığı Sayı Yıl 2019 Cilt: 14 Sayı: 3

Kaynak Göster

APA Rakipoğlu, M. (2019). Muted Modernist. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İktisadi Ve İdari Bilimler Dergisi, 14(3), 925-930.