“Visitor worker rush”, in 1961, which officially began from Turkey to Germany, was transformed into “labour immigration” in 1970s. Along with this labour immigration, especially in Germany, Turks who wrote in German brought about and they reflected all their troubles, yearnings and the feeling of isolation resulting from immigration in their literary works as social documents. Namely, Turkish Literature that emerged in German became an inseparable part of labour immigration. Though in a small scale, the same flowering was also observed in Austria. In Switzerland, Turks writing in German were appeared in 1990s. The Turkish Literature in Switzerland involves political character than that of the reflection of labour immigration. Excluding Switzerland literature the works of Persians, Arabs, Albanians and Turks, who write in French and German, are viewed mostly as the Works embracing exotic themes. These works are in trouble finding reader group because writers are not in concordance among themselves. While most of the works reflect the longing and yearning of “motherland”, Turks writing in German in Switzerland, and in an attempt to go a step further ignored the above themes and tried to write their new locational experiences. But they are left behind the colleaques in Germany and Austria because this “new” literature was born both late and its emergence reasons were different. Turks who write in German in Switzerland, will get the attention of literary quarters and readers by overcoming their theme limitations, however, this will be realized in course of time, because it is necessary that literature be matured.
Turks writing in German Switzerland immigration immigrant literature
1961 yılında resmi olarak Türkiye’den Almanya’ya başlayan “misafir işçi” akını 1970’li yıllarda baş gösteren petrol krizi ile birlikte “iş göçüne” dönüştü. Bu iş göçü ile birlikte, özellikle Almanya’da Almanca yazan Türkler ortaya çıktı ve bu göçün getirdiği sıkıntıları, özlemleri, izolasyonu ve hayal kırıklıklarını birer sosyal belge gibi edebiyata yansıttılar. Yani Almanca ortaya çıkan Türk edebiyatı iş göçünün ayrılmaz bir parçası haline geldi. Aynı gelişme, daha küçük çapta olmakla beraber, Avusturya’da da görüldü. İsviçre’de ise Almanca yazan Türkler, deyim yerindeyse, 90’lı yıllarda ortaya çıkmaya başladılar. Bu edebiyat İsviçre’deki iş göçün yansımasından çok “siyasi” karakter taşımaktadır. Fransızca ya da Almanca yazan İranlı, Arap, Arnavut ve Türklerin eserleri daha çok İsviçre edebiyatının dışında, egzotik ögeler taşıyan bir edebiyat gözüyle bakılmaktadır ve okuyucu kitlesi bulmakta zorlanmaktadır, çünkü kendi aralarında bir bütünlük söz konusu değildir. Çoğu eserler “ana ülkelere” olan hasreti ve özlemi yansıtırken, İsviçre’de Almanca yazan Türkler bu konuları aşmaya çalışarak daha çok yeni mekan deneyimlerini kağıda dökmektedirler. Fakat Almanya’daki ve Avusturya’daki meslektaşlarından çok gerideler, çünkü ortaya çıkan bu “yeni” edebiyat hem geç “doğmuştur”, hem de ortaya çıkış şartları farklıdır. İsviçre’de Almanca yazan Türkler zamanla bu konu sıkışıklığını aşarak farklı dil ve konu zenginliğiyle çok kültürlü ve çok dilli İsviçre toplumunda edebi çevirilerin ve okuyucuların dikkatlerini üzerine çekecektir, fakat bu zaman alacaktır, çünkü bu edebiyatın “olgunlaşması” gerekmektedir.
Birincil Dil | İngilizce |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Haziran 2004 |
Gönderilme Tarihi | 12 Aralık 2014 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2004 Cilt: 5 Sayı: 2 |