Türk kültürünün uzun devirler boyunca “atlı kültür” olarak
tanımlanmasına neden olacak kadar kültürümüzle bütünleşmiş olan at,
Osmanlı döneminde de imtiyazlı mevkiini uzun süre korumuştur.
Osmanlı dünyasındaki üstünlüğünü büyük oranda “mirî” toprak mülkiyeti
ve “timarlı sipahi”lik gibi iki mühim temele dayayan atın saltanatı, XIX.
Yüzyıl başlarında bu iki kurumun eş zamanlı olarak tasfiyesiyle birlikte
büyük sarsıntı geçirdi. Duruma müdahale eden devlet, hem yeniden
yapılandırılan ordunun at ihtiyacını karşılamak, hem at “ıslah ve
teksîrini” sağlamak amacıyla günün şartlarına ve dışarıdaki örneklerine
uygun üretme çiftliklerini “hara-yı hümayun”lar adıyla devreye koymayı
düşündü.
Çifteler Hâra-yı Hümayunu, bu teşebbüsün ilk uygulaması olarak ortaya
çıktı. Sultan II. Mahmut devrinde kurulup şekillendirilen çiftlik, müteakip
dönemde tedricen büyüyüp gelişti ve çok amaçlı bir işletmeye dönüştü.
1.800 000 dönüm arazi üzerine kurulu işletmede tüm büyük ve küçük baş
hayvancılık ile sınırlı oranda hububat zıraatı üzerine çalışmalar
sürdürülmekle birlikte at üretimi ve ıslahı sürekli birinci planda kaldı.
Yerli ve yabancı muhtelif ırk hayvanlardan saf kan ve melezleme
yöntemiyle yarım kan at üretimi çiftliğin önemli uğraşılarından biriydi.
Sınırlı da olsa hinterlandında bulunduğu Birinci Ordunun, hattâ zaman
zaman doğrudan sarayın at ihtiyacını karşıladı. Ayrıca çiftlik, “ilk” oluşu,
devlet merkezi İstanbul’a yakınlığı ve benzer nedenlerle çoğunlukla bir
“prestij işletmesi” konumundaydı. Gerek yurt içinde, gerekse yurt
dışındaki bir takım fuar ve tanıtım faaliyetlerinde model gösteriliyordu.
Çiftlik, II. Meşrutiyet sonrasında kısa bir “bocalama ve kesinti” dönemi
yaşamakla birlikte Osmanlı devrinin sonuna kadar varlığını korudu.
Horse is part of our culture to the degree that Turkish culture come to be described as “equestrian culture”. Horse maintained its privileged position for a long time in the Ottoman period as well. However, the reign of horse was shaken by the abolution of the Otoman “timar sipahi” and “miri property” systems at the begining of 19th century. As a result, the state attempted to operate stud farms called “Haray-ı Hümayun” to meet the army is horse demand and conduct horse breeding and cross breeding in accordance with the needs of the day and foreign models. The Hâra-yı Humayun or so called Çiftlik in the town of Çifteler was the first attempt of its kind. The Çiftlik which was established in the era of Sultan Mahmut II. gradually grew, developed, and turned into a multipurpose business. The business was established on a land of 1 800 000 acres. Horse production and breeding was prioritized constantly along with the limited work on agricultural grains, all small cattle raising, and stock farming. Halfblood horse production with thoroughbred and halfbreed methods from various domestic and foreign horse races was one of the important occupations of the Çiftlik. The Çiftlik situated in the First Army’s hinterland responded to partially the need of the First Army and from time to time the Palace. Additionally, because of being the “first”attempt of its kind, being close to the state center İstanbul, and for similar other reasons, the Çiftlik was a “prestigious business”. It was being shown as a model at both domestic and foreign exhibitions and promotional activities. Although the Çiftlik was through a short “fluctuation and interruption” period after the Second Constitutional Era, it continued to exist until the end of the Ottoman Empire.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Haziran 2009 |
Gönderilme Tarihi | 12 Aralık 2014 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2009 Cilt: 10 Sayı: 2 |