Promise at Dawn (French title: La Promesse de l’aube), a novel by Romain Gary, who also wrote much of his fiction under
the pseudonym Émile Ajar, which was published in 1960 and translated into Turkish under the title of Şafakta Verilmiş
Sözüm Vardı. This novel is regarded by some critics as an existence-novel (une existence roman). At first glance, the novel
is an autobiographical fictional experience of the author that surrounds the reality plane of his childhood and adolescence’s
dreams. In this work, we have tried to examine the dialogue between dream and reality from a dialogical point of view,
as this dialogue is one of the important dynamics of fiction. While the dreams that the characters pursue support to the
fictional pattern of the novel, the reality which the characters live in creates an atmosphere of tension in which the reality
struggles over in the dreams. In a dialogic pattern, we witness, on the one hand the rise accelerated by the dreams that
come true and on the other hand the fall caused by the disillusionment and disappointment of characters.At this stage,
the dream and the reality nourish each other, they clash or act with solidarity, they attract and repulse each other and
they borrow courage and prudence from one another. In this dialogic pattern, the dream enraptures us, and the real
invites us to the recovery.However, as a final stage, the dream usually appears as a power which connects us to the life.
Émile Ajar adı altında da romanlar yazmış olan Romain Gary’nin 1960 yılında yayımlanan ve Şafakta Verilmiş Sözüm Vardı***
başlığıyla Türkçe’ ye aktarılan La Promesse de l’aube adlı romanı kimi eleştirmenlerce “Bir Varolma Romanı” ( une existenceroman)
olarak nitelendirilir. Sözü edilen roman, yazarın çocukluk ve delikanlılık düşlerinin gerçeklik düzlemini çepeçevre
kuşattığı özyaşamöyküsel bir kurmaca deneyimidir ilk bakışta. Biz bu çalışmada kurmacanın da önemli bir devitkeni olan düşle
gerçek/lik arasındaki diyalogu diyalojik bakış açısıyla incelemeye çalıştık. Romanın kurmaca örgüsünü ardından koşulan düşler
berkitirken, içinde yaşanılan gerçeklik de düşün içinde çırpındığı bir gerilim ortamı oluşturur. Diyalojik bir örgüleme içinde bir
yandan gerçekleşen düşlerin ivme kazandırdığı yükselişin, diğer yandan da yaşanan düş kırıklıklarının yarattığı düşüşün tanığı
oluruz. Düş ve gerçek/lik bu süreçte birbirini besler, birbiri ile çatışır, dayanışır, biri diğerini çeker ya da iter, birbirinden cesaret
ve sakınım ödünç alır. Bu diyalojik örgüde düş bizi kendimizden geçirir, gerçek/lik kendimize getirir. Ama sonuçsal aşamada düş
çoğunlukla yaşama bağlayan bir güç olarak karşımıza çıkar.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Fransız Dili, Edebiyatı ve Kültürü |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Aralık 2017 |
Kabul Tarihi | 14 Haziran 2017 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2017 Sayı: 29 |