Cinas, ses tekrarına ve benzeşmesine dayalı bir söz sanatıdır. Cinaslı lafızların harflerin sayısı, cinsi, harekesi ve sırası bakımlarından mümkün olan en üst düzeyde benzeşmesi esastır. Cinasta her ne kadar anlamdan ziyade lafızların ses değeri önemli gibi görünse de lafızların farklı anlamları çağrıştırması okuyucuda estetik bir zevk uyandırır ve onun hayal dünyasını zenginleştirir. Edebiyatımızda cinaslı şiirler denilince akla ilk olarak cinaslı maniler gelir. Onu, bütün örnekleri cinaslı olmasa da manilerin divan şiirindeki şekli diyebileceğimiz tuyuğlar takip eder. Nazım şekli sınırlaması olmaksızın şairler cinas sanatını her yerde kullanmışlardır. Ancak ses benzerliğinin mısra sonundaki şekli olan kafiye, cinasla birleşince şairler için ikinci bir ses oyunu alanı açılmış olur. Edebiyat tarihimizde Üsküplü Atâ’nın Tuhfetü’l-Uşşâk mesnevisi bütünüyle cinaslı kafiyeler üzerine kurulmuş, Halepli Edîb’in Dîvân’ı baştan sona cinaslarla süslenmiştir. Cinası şiirlerinde başarılı bir biçimde kullanan şairlerden biri de Garâmîdir. Hem hayatı hem de şiirleri bakımından ilginç bir şahsiyete sahip olan Garâmî, pek çok gazelinin matla beyitlerinde kafiyeyi cinasla kurmuştur. Mısra yahut beyit içlerinde de cinası kullanmış olan şairin cinası daha ziyade kafiyede tercih ettiği görülmektedir. Öyle ki dört gazelini bütünüyle cinaslı lafızlarla kafiyelendirmiş ve onları gazel-i tecnis hâline getirmiştir. Kafiyeli ve cinaslı bu kelimeler mürekkeb cinas biçiminde nemekîn, boyunda, nemedine, âyine lafızlarıdır. Hem bu gazellerde hem öteki beyitlerde şairin tam cinas çeşitlerinden mürekkeb cinası tercih ettiği görülmektedir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Türk dili, kültürü ve edebiyatı |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 21 Nisan 2015 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2015 Sayı: 2 |