Geçmişten günümüze kadar insanlar, kendilerini ve yer aldıkları mekanları tanımlayarak daha güvenli bir ortam yaratmaya; sahip oldukları ilişkiler ile de ötekini tanımlayarak kendi kimliklerini kurmaya çalışmışlardır. Böylelikle de fark meselesi ile mevcut konumlarını ve öz değerlerini oluşturmuşlardır. Fakat tarihte birçok insan göç etmek zorunda kalmış ve her ne kadar ilk göç eden gruplar göçmen olarak adlandırılsalar da, devamındaki kuşağın göç edilen ülkenin dilini ve kültürünü benimsemeleri ile göçmenlerin toplum içerisindeki yerleri tanımlanmaya çalışılmıştır. Bu noktada ise yaşanılan sorunların çokkültürcülük ile değerlendirilmesi zorunlu hale gelmiş ve önem arz etmiştir. Fakat 1990'lardan günümüze değin tartışılan göçmen sonrası düşünce, çokkültürcülüğün hem çoğunluk toplumu hem de azınlıklar için koruduğu ulusal-etnik egemenlik ve özerklik ilkesini reddetmiştir, dolayısıyla da göçün insan hakkını beraberinde getirip getirmediği sorusu arka plana atılmış ve hala bu sorunun kolay ve kalıcı olarak cevaplanması mümkün görülmemektedir. Almanya için olgunlaşmamış bir tartışma olan çokkültürcülük, Almanya tarafından resmi olarak tanınmamakta, dolayısıyla söz konusu durum Almanya’daki yurttaşlığın doğası ile aidiyet arasında derinleşen bir tartışmanın yaşanmasına neden olmaktadır. Bu bağlamda çalışma, Almanya’nın entegrasyon sorununa çokkültürcülük ile cevap aramayı ve mevcut sorunlara bir alternatif okuma olarak literatüre katkı sağlamayı amaçlamaktadır. Amaç doğrultusunda Alman vatandaşı Türk yazar Serdar Somuncu’nun “Der Antitürke” (Antitürk) adlı eseri yakın mercek altına alınmış; eserde tespit edilen söylemler, Charles Taylor ve Will Kymlicka’ya referansla hermeneutik yöntem ile değerlendirilmeye çalışılmıştır.
Charles Taylor çokkültürcülük göç Serdar Somuncu Will Kymlicka
From past to present, people tried to create a safer environment by identifying themselves and the spaces they are in, whereas they attempted to build up their identity by describing others based on the relations they had. Nevertheless, many people have had to migrate in history. Although the first groups were called immigrants, there has been an attempt to be defined the immigrants and their place in the society, with the subsequent generation adopting the language and culture of the migrated country. At this point, the experienced problems need to be evaluated in the context of multiculturalism. However, the post-immigrant thought that has been discussed from the 1990s to the present rejected the principle of national-ethnic sovereignty and autonomy of multiculturalism that preserve both majorities and minorities in the society. Therefore, the question of whether immigration brings human rights or not has been thrown out of focus and it is still not possible to answer this question easily and permanently. Multiculturalism, which is an immature debate for Germany, is not officially recognized by Germany, thus causing a deepening debate between the nature of citizenship and belonging in Germany. In this context, the study aims to find an answer to Germany's integration problem with multiculturalism and to contribute to the literature as an alternative reading to existing problems. For this purpose, Somuncu's work titled "Der Antitürke" has been examined in detail. The discourses identified in the work of Somuncu have been attempted to be evaluated with the hermeneutic method with reference to Charles Taylor and Will Kymlicka.
Charles Taylor migration multiculturalism Serdar Somuncu Will Kymlicka
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Dilbilim |
Bölüm | Dünya dilleri, kültürleri ve edebiyatları |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 21 Aralık 2021 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 Sayı: 25 |