Kavram olarak yabancılaşma, hayattan herhangi bir tat alamayan ve sosyal kabullere uymakta zorlanan kişinin zamanla öz benliğinden kopması ile çevresinden kendini soyutlayarak yabancılaşmasıdır. Bir başka deyişle insanın varoluşundan kopuşuna karşılık gelmektedir. Bu kopuş özellikle roman türünde derinden hissedilmektedir. Yaşamın akışında sürekli olarak değişen formlara uyum sağlayamayan birey, kendiliğini koruyamaz; gördüğü, düşündüğü, dokunduğu her şey ile arasına mesafe koyarak kendisini soyutlar. Zamanın ve yaşamın gölgesinde yaşayarak parçalanmış benliğiyle ne yapacağını bilemeyen ve giderek yabancılaşan birey, romanların merkezinde konumlanır. Özellikle yalnızlık hissi, hezeyanlar, bunalımlar bireyin iç sıkıntısını artırarak doruğa ulaştırmaktadır. Çünkü bu noktada birey kendi dışına çıkıp varlığını kuramamaktadır. Geçmişle gelecek arasındaki örüntüleri tayin edemediğinden aşkın amaçları kovalayamamaktadır. Sürüp giden gündelik hayatın kalıplaşmış edimleri arasında varoluşunu ve yaratıcılığını geri planda bırakmaktadır. Zaman içinde benliğini keşfetmekten uzaklaşan insan kendine ve her şeye yabancılaşmaktadır. “Emanet Gölgeler Defteri” romanında da 12 Eylül öncesinde yaşanan siyasi çalkantılar, eğitim, aşk ve yazarlık uğraşı Yağız’ın yabancılaşmasını gözler önüne sermektedir. Çünkü o, modern dünyada kendini eğreti görmektedir. Duygu ve hayat durumları açısından yoksullaşan bu dünyada kahramanın arzusu, tanıdığı kimselerde onlara yansıyan kendi benliğini görmektir. Arzusuna kavuşamayacağını anladığında sarsılan kahraman, benliğinin derinliklerinde özünü kaybederek mekâna, topluma, kendine yabancılaşmıştır. Söz konusu yabancılaşma roman başkişisinin varlık ile yokluk arasında gidip gelişlerini dahası çağın temel sorunsalını ortaya koymaktadır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Türkiye Sahası Yeni Türk Edebiyatı |
Bölüm | Türk dili, kültürü ve edebiyatı |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 21 Aralık 2023 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2023 Sayı: 37 |