It is well known that religions, as social fact have theoretical dimension consisting of creeds and
practical dimensions called good deeds. The good deeds are of rites, ethics and conducts,
therefore it is impossible to claim that religions in this context could be seen as the facts
addressed to the hearts and consciences. In particular, Islam can not accept this claim. In
Muslim theology, the importance of good deeds is admitted by all mostly. The social dimension
of good deeds is consisted of morality. For Islam, morality is a part of good deeds and at the
same timepart of religious orders and bannings; they are not independent rules from religion.
Therefore, when practiced, there are rewards and accomplishments, if it is not practiced, then
there are sins and punishments. The fact that moral laws are divine commandments give them
power and continuity. Because these commandments and the beliefs of them are not external
sanctions legimately, but they are internal sactions coming from inside consciously. They have
powers to lead humanbeings to good and the truth. For this reason, we have to utilize this
power of morality based on faith, which reforms and prevents man from committing sin.
Bilindiği üzere sosyolojik bir olgu olarak dinlerin, iman esaslarından oluşan teorik yönü ile amel denilen pratik yönleri vardır. Ameller ise “ibadet, ahlak ve muamelat” tan meydana gelir. Bu nedenle dinlerin teorik yönlerini dikkate alarak “sadece kalplere ve vicdanlara ait bir olgu” ol-dukları iddiası kabul edilemez. Özellikle İslam dini için böyle bir iddiayı kabul etmek mümkün değildir. İslam Kelam sistematiğinde“iman-amel” ilişkisi hususunda amelin imandan bir cüz olup olmadığı tartışılmakla beraber, amelin önemini kahir ekseriyetle hemen herkes kabul etmekte-dir. Amelin toplumsal boyutunu ise ahlak oluşturmaktadır. İslam‟a göre ahlak, amelin bir parça-sı olduğuna göre bu ilkeler aynı zamanda dini emirler ve yasaklardır; dinden bağımsız ilkeler değillerdir; dolayısıyla yapılmalarında uhrevî yönden sevap ve mükafat, terk edilmelerinde de günah ve ceza vardır. Ahlakî ilkelerin aynı zamanda ilahî buyruklar olması onlara hem yaptırım gücü kazandırmakta, hem de devamlılık sağlamaktadır. Çünkü ilahî buyruklarda ve bu buyrukla-ra imanda, hukukî anlamda dıştan gelen bir yaptırım değil, içten gelen ve vicdanî sorumluluktan kaynaklanan bir yaptırım gücü olduğu için, insanları iyiye ve doğruya yönelik dönüştürme özelli-ği vardır. Bu nedenle toplumun fertlerini ıslah etmede ve suç işlemekten uzak tutmada imanın ve imana dayalı ahlakın bu gücünden yararlanılmalıdır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Haziran 2011 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2011 Cilt: 13 Sayı: 23 |
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License.
SAUIFD bilginin yayılması ve zenginleşmesi için Açık Erişim Politikasına uymaktadır.