Doğaçlama, içe doğan, belli bir anda içten geldiği gibi oluşan anlamında kullanılmaktadır. Peki, o zaman kurgu ile ya da teknikle ne gibi bir ilgisi olabilir?
Doğaçlama, insanın kendini duygularına kaptırıp içinden ne geliyorsa onu yapması, bağırıp ağlaması, sahnede kendini yerden yere atması değildir. Elbette böyle bir çalışma başlangıç olarak kabul edilebilir. En azından yapıtaşlarından birinin-duygunun-iyi çalıştığını anlarız.
Doğaçlama; bir mimar, yapı ustası gibi yapı kurmaktır, bir yazar gibi durum ve çatışma yaratmaktır. Ama aynı zamanda kişi, hem oyuncu, hem de yönetmendir. Yazar olarak yazdığı çatışmayı yaşarken, sonunu bilmeden aksiyonunu oynar ve engeliyle mücadele eder, engelini aştığında durum değişmiş hikayesinde yeni bir sayfa ortaya çıkmıştır. Bu yazar için de oyuncu için de beklenmediktir. Oyuncu olarak o anı yaşar, yazar olarak o anı yazar, yönetmen olarak da o anı yönetir. Bir sonraki an, her üçü için de yeni bir durumdur. (Tıpkı hayattaki gibi) Yazarken, yönetirken ve oynarken “burada ve şimdi”yi yaşar, bir sonraki aşamayı düşünüp planlamaz, sadece “o anı” yaşar. “O an” her açıdan hakkıyla yaşandığında (duyular, duygular ve akılla) bir sonraki anı yaratır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Bildiriler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 11 Aralık 2012 |
Gönderilme Tarihi | 10 Aralık 2012 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2012 Cilt: 5 Sayı: 10 |