Yönetmenliğini Biene Pilavcı’nın yaptığı Alleine Tanzen (Dancing Alone-Tek Başına Dans, 2012), bir ailenin, kendi
“karanlık” geçmişiyle, yine o geçmişin bir parçası olan birey tarafından yüzleşmeye davet edilmesini konu alan bir
belgesel filmdir. Türkiye’den Almanya’ya göçmüş bir ailede yıllar önce gerçekleşmiş olan yüksek dozlu şiddetin ve
cinsel istismarın ifşası, filmin çekimi sırasında naklen ve doğaçlama olarak kaydedilir. Biene Pilavcı, filmi çeken kişi
olmanın yanı sıra konu edindiği sorunun merkezinde olması durumuyla, bu filmin hem öznesi hem de nesnesidir.
Film, bu biçimiyle adeta bir “Cinéma Vérité” gerçekliğine ulaşır ve izleyiciyle kurduğu ilişki, bu yönüyle çok daha geniş
ölçekli bir soruna işaret eder: Toplumsal temsili bu denli güçlü bir sorunun karşısında izleyicinin düştüğü “röntgenci”
pozisyonu, özne ile nesnenin, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde yapay bir bölünmüşlüğünü çağrıştırır. Bu
açıdan bakıldığında film, “mahremiyet” ve “özel alan” kavramlarını ve bu alanları dışarıdan izleyen “röntgenci”
izleyiciyi konumlanışları bakımından yeniden sorgulatan, eleştirel bir bakış yaratmış olur. Toplumsal bir suça tanıklık
çağrısı, o suçun bir seyirlik nesne olarak toplumdan dışlanmış olduğunun da deşifresidir. Bu makalede, özne ile
nesnenin kopukluğunda ortaya çıkan bu sorun, postyapısalcı eleştiri yöntemiyle ele alınmış ve filmdeki kavramlar
film ve izleyici arasındaki ilişki bağlamında çözümlenmeye çalışılmıştır. Bu yöntemi uygularken, problemin toplumsal
yönü, Lacan’ın “ayna kuramı” üzerinden tartışılarak bir senteze varılmak amaçlanmış ve Zizek’in “röntgencilik”
vurgularından yararlanılarak sinema perdesinin bir ayna olarak ele alınması sağlanmaya çalışılmıştır. Böylece filmin
işaret ettiği bütünleşme özlemi vurgulanmıştır.
Alleine Tanzen (Dancing Alone, 2012) directed by Biene Pilavcı, is a documentary film about a family that has been
invited to face “its dark past” by a person who is a part of that past. Disclosure of extreme violence and sexual abuse
that happened years ago in a family that migrated from Turkey to Germany is represented in live improvisations
during the shooting of the film. Biene Pilavcı at the centre of the conflict in the film, is both its director and its
subject. Approaching “Cinéma Vérité” in its form and the relationship it builds with its audience, the film points
to a more extensive problem in that the “voyeurism” of the audience, who witness scenes of such strong social
approbation, evokes an artificial disunity of subject and object at both an individual and a social level. From this
point of view, the film makes a judgement that causes the audience to re-question the position of “voyeur” while
watching scenes, from the outside, that should be private. This article explores the conflict that occurs from the
disconnect of subject and object in terms of Lacan’s “mirror theory”, a form of poststructuralist criticism. It analyses
concepts regarding the relationship between the audience and the film and, by conceptualising the cinema screen
as a mirror, synthesises Lacan’s “mirror theory” and Zizek’s understanding of “voyerism”. Thus, the unity for which
the film yearns is realized.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makale |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Mart 2015 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2015 Cilt: 6 Sayı: 1 |
sinecine TR DİZİN ve FIAF tarafından taranmaktadır.