This article analyzes how the popular cinema in Turkey, which showed a heightened interest in the gecekondu (slum or squatter house) problem in the late 1970s, tackled the question of representing the poor residents of these areas. The popular films – particularly the ones about the problem of demolition– denied a positive identity and agency to this group. The films positioned the squatters predominantly on the periphery of the narrative, although the gecekondu problem was at the center of the story. They appeared as a blurry crowd lurking behind or on the edges of the screen, unable to step in and be the leading actors of their own story. I argue that in the context of 1970s Turkey, the stereotypical image of the urban poor as a pragmatic or non-ideological (thus ambivalent, immature and unreliable) group was, at least in part, a constructed identity in which all the cultural elite contributed. This surprising collaboration between otherwise hostile ideological positions in constructing and reinforcing such an identity can be seen as a common reaction to the symbolic challenge that the squatters, as a new social formation falling outside or between traditional social categories, posed to all established frameworks of cultural production.
Bu makale, 1970’lerin sonlarına doğru gecekondu problemine giderek artan bir ilgi gösteren popüler sinemanın, buralarda oturan yoksul halkın kültürel temsili meselesi ile nasıl başa çıkmaya çalıştığını inceler. Popüler filmler –özellikle de yıkım sorunu ile ilgilenenler– bu gruba bir pozitif kimlik ve eylemlilik kapasitesi atfetmekten kaçınmıştır. Gecekondu problemi hikâyenin odağında olsa bile, filmler gecekonduluları ağırlıklı olarak anlatının çeperinde konumlamıştır. Onlar ekranın kenarlarında, içeri dalıp kendi hikâyelerinin baş aktörü olmaktan aciz, bulanık bir kalabalık olarak dururlar. Bu çalışmada, 1970’ler Türkiye’sinde şehirli yoksulların pragmatik veya ideoloji taşımayan (dolayısıyla muğlak, olgunlaşmamış ve güvenilmez) bir grup olduklarını yayan imajın, en azından kısmen, kültürel elitlerin tamamının katkısıyla inşa edilmiş bir kimlik olduğunu iddia ediyorum. Başka meselelerde birbirlerine düşman ideolojik pozisyonlar arasında bile böylesi bir kimliği oluşturmak ve desteklemek konusunda görülen bu şaşırtıcı uyum, geleneksel toplumsal kategorilerin dışında veya arasında bir yere düşen bu yeni sosyal formasyonun kültürel üretim alanındaki bütün yerleşik çerçeveler açısından sembolik bir zorluk yaratmasına karşı geliştirilen ortak bir tepki olarak açıklanabilir.
Birincil Dil | İngilizce |
---|---|
Bölüm | Makale |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 20 Nisan 2019 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2013 Cilt: 4 Sayı: 1 |
sinecine TR DİZİN ve FIAF tarafından taranmaktadır.