Varlık ve varoluş sorunu, hemen hemen her filozofun felsefesinde bir problem olarak ele alınmaktadır. Bu felsefenin insanı temel alması, özellikle 20. Yüzyıl’ın gelişmeleri göz önüne alındığında anlamlı olmaktadır. Varoluşun özden önce geldiğini savunan özellikle Sartre gibi bu Yüzyıl’ın düşünürleri, seçme özgürlüğünü ön plana çıkararak, bireyin varoluşunu nasıl anlamlandırması gerektiği üzerine görüşlerini ifade etmişlerdir. Sartre’ın varoluşçu felsefesinden etkilenerek ortaya çıkan varoluşçu feminizm de kadın-erkek ilişkisine ve ataerkil bir düzende kadının özgürleşmesine odaklanarak, feminist metodolojiye yeni bir bakış açısı getirmiştir. Bu çalışmada, 20. Yüzyıl’ın sosyo-kültürel durumuna yer vermekle birlikte, Simone de Beauvoir’nın “Kadın doğulmaz kadın olunur” görüşü, Marleen Gorris’in Antonia’nın Yazgısı (Antonia, 1995) filmi özelinde ele alınmıştır. Antonia, bir kadın olarak ataerkil düzenin ona dayattığı rolleri reddeden ve kendi seçimleri doğrultusunda yaşamına yön veren güçlü bir kadındır. Çalışmada da Antonia’nın Yazgısı filmi özelinde Beauvoir’nın kadın varoluşuna ne tür anlamlar yüklediğini çözümlemek amaçlanmaktadır. Çözümleme, betimsel analiz yöntemiyle yapılmıştır.
Varlık Öz Varoluşçuluk Özgürlük Kadının Özgürlüğü Sartre Beauvoir
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Felsefe |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 28 Aralık 2022 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2022 |