İnsanın
kendini tanıma, tanımlama ve konumlandırma şeklinde tezahür eden ontolojik
kökenli isteği ancak başka birinin varlığıyla anlam kazanmakta ve karşılığını
bulmaktadır. Fakat bu varoluşsal isteğin çift yönlü olduğunu unutan insan,
zamanla karşısındaki üzerinde hakimiyet kurmaya ve onu ötekileştirmeye
başlamaktadır. Bu durum, hiyerarşiye dayalı bir ikiliğe neden olmaktadır.
Problematik bir sınıflandırma olan bu dikotomik ayrıştırmadaki temel sorun,
baskın olanın majör; sömürülenin, ise azınlık ya da minör olarak
tasarımlanmasıdır. Majör olan tarafından kurgulanan bu sınıflandırmada azınlık
konumunda olanın bu sömürüyü, baskıyı ve ötekileştirmeyi kendine özgü bir
tarzda ifade etmesi gerekmektedir. Bu doğrultuda ön plana çıkan minör ifade
tarzının özellikle edebiyatta ve sinemada kendine yer bulduğu görülmektedir. Deleuze
minör sinema kavramsallaştırmasını ortaya koyup temel bileşenlerini
belirledikten sonra; dünya sinemasından bazı yönetmenlerin icra ettikleri film
yapım şeklini minör olarak nitelendirir. Bu çalışma da Yeni Türk Sineması’nın
minör olanaklarını Pelin Esmer’in Gözetleme Kulesi filminden hareketle ortaya
koyma fikrinden hareket etmektedir. Çalışmada örneklem olarak belirlenen film,
Deleuze’ün ‘mevcut kimliklerin yersizyurtsuzlaştırılması, özel-kamusal
çizgisinin ortadan kalkması ve kimliklerin çoğaltılması’ şeklinde sıraladığı
minör sinemanın üç temel unsuruna göre bir okumaya tabi tutulmuştur. Deleuze’cü
minör okumadan hareketle, filmin Yeni Türk Sineması’nın minör örnekleri
arasında sayılabileceği sonucuna ulaşılmıştır.
Minör Sinema Yeni Türk Sineması yersizyurtsuzlaşma kaçış çizgisi Gözetleme Kulesi
Konular | Felsefe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 27 Aralık 2017 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2017 Cilt: 2 Sayı: 4 |