Although the term ‘khatm al-nubuwwwa’ is not explicitly mentioned in the Qurʾān, it is emphasised that the Messenger of Allah (s.a.w.) is the last of the prophets (khattam al-nabiyyîn), and from this point of view, the related issue has taken its place among the principles of Islamic belief, and therefore all opinions that would undermine this belief are considered invalid. As a matter of fact, the Messenger of Allah (s.a.w.) stated that the Children of Israel were ruled by prophets, and therefore, when a prophet sent to them died, another prophet who replaced him performed this duty, but this situation changed after him and he stated that he was recorded as the last of the prophets on the lawḥ al-maḥfūẓ, and even stated that the missing brick of the building of prophethood was completed with his prophethood. In this context, with the aforementioned principle, the expectation that prophethood should be transmitted from father to son, especially among the Jews, and the discourses circulating among the people such as ‘If one of Muhammad's sons had lived’, ‘If Zayd b. Harise had been Muhammad's own son, he would also have been a prophet and a Messenger’ and ‘If Zayd had lived, the Messenger of Allah (s.a.w.) would have left him in his place’ were excluded. The Messenger of Allah (s.a.w.) despite his statements that he was the last prophet, also reminded that there would be liars who would claim to be prophets before the Resurrection, and he reinforced this belief by not allowing such attempts towards the end of his life The issue of khatm al-nubuwwwa was one of the issues agreed upon among the Companions, and those who claimed prophethood during the period in question were considered apostates and fought against them. Despite the aforementioned explanations and practices on khatm al-nubuwwwa, the misunderstandings caused by trying to understand the hadiths by taking them out of their context and disregarding the other evidence on the subject were also the case with the statement of the Messenger of Allah (s.a.w.) during the death of his son Ibrāhīm, ‘If Ibrāhīm had lived, he would have been a sincere prophet’. According to the narration, he said after Abraham's passing away in the year 10 Hijri, ‘The eye weeps, tears come out, the heart aches and grieves. O Ibrāhīm! We are truly saddened by your death. If death were not a true promise, a reality for everyone, and if the one who was left behind would never meet the one who was in front, we would feel more sad than we do today.’ He went on to say, ’If (Ibrāhīm) had lived, he would have been a righteous prophet, his Coptic uncles would have been freed, and no Copt would have been made a slave.’ The statement of the Messenger of Allah (s.a.w.) on the death of his son, ‘Had he (Ibrāhīm) lived, he would have been a sincere prophet.’ has been considered as a questionable statement in terms of khatm al-nubuwwwa, and this statement has been subject to different evaluations. As a matter of fact, based on the relevant hadith, the absence of a prophet after the Prophet was associated with the death of Ibrāhīm, and some explanations were made that the aforementioned news is false/legitimate; that if the children of each prophet were to become prophets, this situation would be contrary to historical data; that the relevant statement was made in order to declare the virtue of Ibrāhīm and that it was a response to those who would claim prophethood both in the Asr al-Sa'âdat and later. In addition, the issue of khatm al-nubuwwwa was revived by the Qāḍiyānis, who emerged in the 19th century, and the narration that constitutes the subject of our study was used by this group to support their view that prophethood did not end. This study includes the analysis of the script and text in the context of khatm al-nubuwwwa of the related narration, one of which is marfūʿ and the other two are mawquf, with some wording differences, and which is narrated as ‘If Ibrāhīm had lived, he would have been a prophet who was a siddiq.’
Kur’an-ı Kerim’de “hatmü’n-nübüvve” terkibi açıkça zikredilmemesine rağmen Resûl-i Ekrem’in nebîlerin sonuncusu (hâtemü’n-nebiyyîn) olduğu vurgulanmış buradan hareketle ilgili husus İslâm inanç esasları arasında yerini almış dolayısıyla söz konusu itikadı zedeleyecek tüm görüşler geçersiz addedilmiştir. Nitekim Resûlullah (s.a.v.), İsrâiloğulları’nın peygamberler tarafından idare edildiklerini ve bundan dolayı onlara gönderilen bir nebînin ölmesi peşi sıra yerine gelen bir başka peygamberin bu görevi icra ettiğini beyan etmiş ancak kendisi ile bu durumun değiştiğini, zatının levh-i mahfûzda peygamberlerin sonuncusu şeklinde kaydedildiğini belirtmiş hatta nübüvvet binasının eksik kalan tuğlasının kendi risâleti ile tamamlandığını ifade etmiştir. Bu bağlamda mezkûr ilke ile özellikle Yahudiler arasında görülen nübüvvetin babadan oğula intikali yönündeki beklenti ve insanlar arasında dönüp dolaşan, “Muhammed’in oğullarından biri yaşasaydı”, “Zeyd b. Hârise, Muhammed’in öz oğlu olsaydı o da nebî ve resûl olacaktı” ve “Zeyd yaşasaydı Resûlullah (s.a.v.), onu kendi yerine bırakırdı” şeklindeki söylemlere cevap verilmesi amaçlanmıştır. Resûlullah (s.a.v.), kendisinin son peygamber olduğu yönündeki ilgili açıklamalarına rağmen kıyamet öncesinde peygamberlik iddiasında bulunacak yalancıların zuhur edeceğini de hatırlatmış ve hayatının sonlarına doğru ortaya çıkan bu yöndeki teşebbüs ve girişimlere müsaade etmeyerek de bu inancı pekiştirmiştir. Hatmü’n-nübüvve meselesi sahâbe arasında da üzerinde ittifak edilen hususlardan birini teşkil etmiş ve söz konusu dönemde nübüvvet iddiasında bulunanlar mürted kabul edilerek onlarla savaşılmıştır. Hatmü’n-nübüvve konusundaki sözü edilen açıklama ve uygulamalara rağmen, hadislerin bağlamından kopartılarak anlaşılmaya çalışılması ve mevzuya dair diğer nasların dikkate alınmamasının ortaya çıkardığı yanlış anlamalar, Resûl-i Ekrem’in, oğlu İbrâhim’in vefatı esnasında, “İbrâhim yaşasaydı sıddîk bir nebî olurdu.” beyanı için de söz konusu olmuştur. Rivayete göre o (s.a.v.), hicri 10 yılında İbrâhim’in ahirete irtihali akabinde, “Göz yaşarır, yaş boşalır, kalp sızlar ve hüzünlenir. Ey İbrâhim! Biz senin ölümünle gerçekten çok üzgünüz. Şayet ölüm doğru bir vaat, herkes için geçerli bir gerçek olmasaydı ve arkada kalan önde gidene hiç kavuşmayacak olsaydı biz şu anda hissettiğimizden çok daha fazla üzülürdük.” şeklinde bir konuşma yapmış ve peşinden de “(İbrâhim) yaşasaydı sıddîk bir nebî olur, Kıbtî dayıları azat edilir ve hiçbir Kıbtî de köle yapılmazdı.” yönünde bir izahta bulunmuştur. Resûlullah’ın (s.a.v.), oğlunun vefatında yaptığı, “(İbrâhim) yaşasaydı sıddîk bir nebî olurdu.” açıklaması hatmü’n-nübüvve açısından müşkil addedilmiş ve bu ifade farklı değerlendirmelere konu edilmiştir. Nitekim ilgili hadisten yola çıkılarak Hz. Peygamber’den sonra bir nebînin olmaması İbrâhim’in vefatıyla ilişkilendirilmiş ayrıca mezkûr haberin bâtıl/mevzu olduğu; her bir peygamberin çocuğunun nebî olması halinde bu durumun tarihî verilere aykırılık arz edeceği; ilgili sözün İbrâhim’in faziletini beyan sadedinde sarf edildiği ve gerek Asr-ı Saâdet’te gerekse sonradan peygamberlik iddiasında bulunacaklara bir cevap mahiyeti taşıdığı yönünde bazı açıklamalar yapılmıştır. Ayrıca hatmü’n-nübüvve meselesi özellikle 19. yüzyılda ortaya çıkan Kâdiyâniler tarafından yeniden gündeme getirilmiş ve inceleme konumuzu teşkil eden rivayet, sözü edilen grup tarafından nübüvvetin son bulmadığı yönündeki düşüncelerini desteklemek üzere kullanılmıştır. Bu çalışma bazı lafız farklılıkları ile biri merfû diğer ikisi ise mevkuf nitelikli, “İbrâhim yaşasaydı sıddîk bir nebî olurdu.” biçiminde nakledilen ilgili rivayetin hatmü’n-nübüvve bağlamında sened ve metin tahlilini ihtiva etmektedir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Hadis |
Bölüm | ARAŞTIRMA MAKALELERİ |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 12 Aralık 2024 |
Yayımlanma Tarihi | 15 Aralık 2024 |
Gönderilme Tarihi | 1 Temmuz 2024 |
Kabul Tarihi | 17 Kasım 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 |
Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.