The judicial system during the Mughal Empire (1526-1858) has not been thoroughly researched in our country in terms of Islamic law. Inheriting the tradition of the Delhi Sultanate and continuing the common tradition in other civilizations, the Mughal judicial system reached its most systematic form and widest scope of application in the Indian subcontinent during the 17th century. During Emperor Akbar's reign, who is considered as the founder of the state, he abolished the office of vazir-i azam which was regarded as an excessively powerful and authoritative position and left the administration of administrative mechanism to a new system consisting of four separate deputy positions for finance, army, palace and religion. Comparable to grand mufti in Ottoman Empire, qadis serving under sadru's-sudur had a central role within Mughal judiciary. The kutval and fevcdar who did not have an exact equivalent in terms of duties in other civilizations, served as assistant officials. In some cases, fevcdars and kutvals also acted as qadis which was a unique practice in this region. This study aims to make some initial observations about the judicial system by focusing on the types and powers of courts during the Mughal period. Court of mazalim, court officials and assistants, as well as the punishments imposed during this period. It also seeks to compare Mughal practices with those of the Ottoman Empire where necessary. Also, as a new field, the tazir punishments given during this period will be exemplified especially using the travelogues of the time which are directly related to the customary law of the Mughals. In addition to punishments in parallel with those in the Ottoman Empire, tazir offenses unique to this region can also be identified. The methods used in carrying out severe penalties and death penalties given during this period such as politically motivated executions will also be emphasized. It is worth noting that one notable aspect is that there has not been an example found so far regarding the detection and punishment of adultery as one of the hadd punishments during Mughal rule. One of the criticisms directed at the period by the scholars of the Mughal era, Shah Waliullah pointed out this issue. Studying tazir punishments related to this period will contribute to uncovering actions requiring punishment and determining the method followed in solving societal problems in the Mughal society which ruled over India for more than three hundred years. The Mughal rulers showed great sensitivity in listening to and resolving issues brought before them by society. This approach has attracted the attention of numerous Western travelers. The courts presided over by the rulers within the framework of mazalim (injustice) courts will be addressed in this study. The issue of how cases among non-Muslims who outnumbered Muslims in terms of population throughout the entire Mughal era were resolved will also be discussed in this research. The evidential tools relied upon by the qadi (judge) when resolving cases have been reshaped within regional circumstances. For example, Hindus were asked to swear on a cow and this was considered valid evidence in court. The place and importance of al-Fatava’l-Hindiya prepared to facilitate the work of judges in legal cases will be evaluated in this context. Providing information about the literature that has been formed on this issue both in the West and in India and Pakistan is also one of the main objectives of this study. Examining the Mughal judicial system will contribute to revealing the influence of the Hanafi school of thought which was a widespread school of thought in the region during this period. In addition, such research will make a small contribution to the study of legal history in the Indian subcontinent.
Fiqh Hanafi Madhab Procedural law Criminal Law Indian Subcontinent.
Bâbürlüler (1526-1858) dönemindeki yargı sistemi herhangi bir yönüyle ülkemizde fıkıh alanında müstakil bir araştırma konusu edilmemiş bir sahadır. Delhi Türk Sultanlığı dönemindeki geleneği tevârüs eden aynı zamanda diğer medeniyet havzalarındaki ortak uygulamaların bir devamı olan Bâbürlü yargı sistemi 17. yüzyılda Hint alt kıtasındaki en sistematik hâline ve uygulama sahası olarak en geniş sınırlarına ulaşmıştır. Devletin asıl kurucusu kabul edilen Ekber Şah aşırı güç ve yetkilerle donatılmış bir görev olarak değerlendirdiği vezîr-i aʻzâmlık makamını kaldırmış, idari mekanizmanın yönetimini maliye, ordu, saray ve diyânet olmak üzere dört ayrı vekillikten oluşan yeni bir sistemle sağlamıştır. Osmanlı devletindeki şeyhülislamın karşılığı olarak Bâbürlüler’de sadru’s-sudûra bağlı olarak görev yapan kadılar yargı sisteminin merkezinde yer almışlardır. Diğer medeniyet havzalarında görev tanımı olarak tam karşılığı bulunmayan kutvâl ve fevcdâr ona yardımcı görevliler olarak hizmet etmişlerdir. Fevcdâr ve kutvâlin bazı durumlarda aynı zamanda kadılık da yapıyor olması bu bölgedeki tatbikata has bir uygulamadır. Bu çalışma Bâbürlüler dönemindeki mahkeme türleri ve yetkileri, mezâlim mahkemeleri ve mahkeme görevlilerinin yanı sıra bu dönemde verilen cezalar üzerinde odaklanarak bir başlangıç çalışması olarak yargı sistemine dair birtakım tespitlerde bulunmayı ve gerekli görülen yerlerde Osmanlı Devleti’nin tatbikatıyla Bâbürlü Devleti’ni mukayese etmeyi hedeflemektedir. Aynı zamanda yeni bir araştırma sahası sayılabilecek Bâbürlüler dönemi örfî hukukuyla da doğrudan ilişkili olarak bu dönemde verilen taʻzîr cezaları özellikle dönemin seyahatnâmeleri üzerinden örneklendirilmeye çalışılacaktır. Osmanlı Devleti’ndeki cezalar ile büyük paralellikler arz eden cezaların yanı sıra Bâbürlü hükümdârları tarafından verilen bu bölgeye has taʻzîr cezaları da tespit edilebilmektedir. Siyaseten katl gibi bu devirde verilen ağır cezalar ve ölüm cezalarının yerine getirilmesinde kullanılan yöntemler üzerinde de durulacaktır. Araştırmalarda had cezalarından biri olarak zina suçunun tespiti ve cezanın uygulanması hakkında Bâbürlüler devrinde şimdiye kadar bir örneğe ulaşılamaması dikkat çeken bir durumdur. Bu devrin meşhur âlimlerinden Şah Veliyyullah, dönemine yönelik tenkitlerinden biri olarak bu duruma işaret etmiştir. Verilen taʻzîr cezaları üzerinde çalışmak aynı zamanda üç yüz yıldan daha uzun bir süre Hint’te hâkimiyet sağlayan Bâbürlü toplumunda yaygın olan suçların ortaya çıkarılmasına ve toplumsal sorunların çözümünde izlenen yöntemin belirlenmesine katkı sağlayacaktır. Bâbürlü hükümdârları toplumun dava konusu olan meselelerini dinlemeye ve bu davaları çözmeye büyük hassasiyet göstermişlerdir. Bu anlayış çok sayıda Batılı seyyahın da dikkatini çekmiştir. Mezâlim mahkemeleri çerçevesinde hükümdârların başkanlık ettikleri mahkemeler bu çalışmada ele alınacaktır. Nüfus olarak Bâbürlüler devrinin tamamında müslümanlardan fazla olan diğer din mensupları (zimmîler) arasındaki davaların nasıl çözüldüğü meselesi de bu araştırmada tartışma konusu edilecektir. Kadının davayı çözerken dayandığı ispat vasıtaları bölgesel şartlar çerçevesinde yeniden şekillenmiştir. Örneğin Hindûların inek üzerine yemin etmeleri istenmiş ve mahkemede bu delil olarak geçerli sayılmıştır. Yargı faaliyetinde kullanılmak ve davalarda kadılara kolaylık sağlamak üzere hazırlanan el-Fetâva’l-Hindiyye’nin yeri ve önemi bu bağlamda değerlendirilecektir. Gerek Batı’da gerekse Hindistan ve Pakistan’da bu konuda oluşan literatür hakkında bilgi verilmesi de bu çalışmanın temel hedeflerinden biridir. Bâbürlü yargı sistemini incelemenin bu dönemde hâkim mezhep olan Hanefî mezhebinin bölgedeki tatbikatının ortaya çıkarılmasına ve bölgeye yönelik hukuk tarihi araştırmalarına küçük de olsa bir katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | İslam Hukuku |
Bölüm | ARAŞTIRMA MAKALELERİ |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 12 Aralık 2024 |
Yayımlanma Tarihi | 15 Aralık 2024 |
Gönderilme Tarihi | 25 Ağustos 2024 |
Kabul Tarihi | 28 Ekim 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 |
Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.