ler üzerine ciddi ayrılıkların yaşandığı, bu durumun, 9. yüzyılın sonuna doğru Hallac-ı Mansur hakkında devrin uleması tarafından verilen ölüm fetvasıyla ra- dikal bir çekişmeye kadar gittiği özelikle vurgulanmaktadır. Yazara göre, 11. yüz- yılın sonuna doğru ulemanın legalist ve normatif şeriat İslam’ı ile sûfilerin mistik İslam’ı arasında bir yumuşama ve yakınlaşma girişimi oldu ve bu durum özellikle İmam Gazali’nin büyük çabasıyla başarıya ulaştı. Gazali’nin hem âlim hem de sûfi oluşu ile -yazara göre entelektüel bir çaba olarak- tasavvuf ulemanın şer’i İslam’ına karşıt değil, onu tamamlayıcı bir konum kazandı. Yazar bu noktada, İslam inan- cının bu iki ana kolu arasındaki farkı sadece inancın farklı bileşenlerine vurgu yapma meselesi olarak değerlendirmektedir. Yazar, Gazali’den sonra şer’i ve ta- savvufi İslam’ın, yani ulema ile sufiler arasında yoğun bir etkileşmenin olduğunu, hatta sufi üstatların İslam dünyasının pek çok bölgesinde ulemanın görevini icra ettiklerini belirtmektedir
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | ARAŞTIRMA MAKALELERİ |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Aralık 2013 |
Gönderilme Tarihi | 2 Nisan 2015 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2013 Cilt: 4 Sayı: 8 |
Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.