Tarihsel süreçte, Hz. Peygamber’den nakledilen sözlerin sağlam bir şekilde muhafaza edilerek sonraki nesillere aktarılması için hadisin ayrılmaz bir parçası olan isnadla beraber cerh ve ta’dîl ilmi teşekkül etmiştir. Hadis âlimleri her asırda hadislerin sonraki nesillere sağlam bir şekilde nakledilmesi için gerekli tedbirleri almış, cerh ve ta’dîl ilminin kuralları çerçevesinde râvilerin hadis rivâyetine ehil olup olmadığını, bu bağlamda hadislerin sika râviler vasıtasıyla nakledilip nakledilmediğini tespit etmişlerdir. Sonraki asırlarda hadis âlimleri cerh ve ta’dile dair eserler te’lîf etmiş, râvinin adalet ve zabt sıfatlarını zedeleyen kusurlara temas etmişlerdir. Asıl hedefi râvinin hadis rivâyetine ehil olup olmadığını tespit etmek olan cerh ve ta’dil ilmi, ravinin adalet ve zapt gibi özelliklerini olumsuz etkileyen kusurları tespit etmiştir. Fakat cerh ve ta’dîlde esas olan husus münekkidin bir râviyi tenkit ederken taassup ehli olmak gibi bazı kusurlarının bulunmamasıdır. Taassup kavramı bazı âlimlere göre “asabe” sözcüğünden türemiş olup “akrabaya olan bağlılığı” ifade ederken, bazılarına göre ideoloji ile aynı anlamda olup “bir fikir ve düşünceye ihtilafsız körü körüne bağlanmışlığı” ifade etmektedir. Dolayısıyla herhangi ideolojik bir fikre bağlı kalıp eleştiri kabul etmeyenlere de taassup ehli denilmiştir. Mezhep taassubu hem Şia, Hariciler, Mu’tezile ve Mürcie gibi itikadi mezheplerde tezahür etmekte, hem de Hanefî, Şafiî, Malikî ve Hanbelî gibi ameli mezheplerde tezahür etmektedir. Ehl-i Hadis ve Ehl-i Rey âlimlerinden bazıları da bazı fikirlerde katı bir tutum sergilemiş, aksine görüş ileri sürülse de görüşlerinde ısrarcı davranıp mezhep taassubuna kapı aralamışlardır. Mensubu olduğu mezhebe yapılan tenkitleri delillerle çürütmeye çalışan ve reddiyeler yazan alimler olmuştur. Bazı âlimler müstakil reddiyeler yazarak mensubu olduğu mezhebe yapılan tenkitleri delilleriyle çürütmeye çalışmış, bazı âlimler ise bir eserinde müstakil bir başlık altında değinmiştir. Bununla birlikte bazı âlimler reddiyelere çok sert bir şekilde cevaplar vermişlerdir. Bu meyanda mezhep taassubunda bulunmaktan kaçınmamışlardır. Bu tür tenkidi yapan âlimler, taassup ehli olmaktan kaçınamamıştır. İbn Ebî Şeybe ve Buhârî gibi âlimler başta olmak üzere Ehl-i Hadis’e mensup bazı âlimlerinin Ehl-i Rey’e mensup Ebû Hanîfe’yi tenkit ettikleri malumdur. Hindistanlı muhaddis ve Hanefî âlimi Abdulhay el-Leknevî de eserlerinde Ebû Hanîfe’ye yöneltilen eleştirilere kendi delilleriyle cevap vermeye çalışmıştır. Onun Ebû Hanîfe’yi savunduğu ve muhalif tenkitlere cevap verdiği eserlerinden birisi de telif etmiş olduğu er-Ref ve’t-tekmîl fi’l-cerh ve’t-a’dîl’idir. Leknevî mezkûr eserinde cerh ve ta’dîl konularını izah ederken zaman zaman Ebû Hanîfe’ye yöneltilen tenkitlere de temas etmiştir. Bu meyanda onun eserinin üçte biri bu tenkitlere verdiği cevaplardan müteşekkildir. Bu makalede Leknevî’nin telif ettiği er-Ref ve’t-tekmîl eserinde cerh ve ‘ta’dîl konuları dışında Ebû Hanîfe’ye yöneltilen tenkitlere verdiği cevaplar ele alınacaktır. Ebû Hanîfe’ye yapılan bu tenkitlerin taassuptan kaynaklandığını düşünen Leknevî’nin Ebû Hanîfe’yi savunurken muhalif tarafın taassup ehli olduğuna ve onlara karşı yapmış olduğu reddiyelerine yer verilecektir. Ayrıca çalışmamızda Leknevî’nin de mezhep taassubunda bulunup bulunmadığı, bu meyanda Ebû Hanîfe savunucusu olup olmadığı, ihtiyari veya gayr-ı ihtiyari olarak taassuptan kaçınıp kaçınmadığı araştırılacak, bu bağlamda cerh ve ta’dil ilminde ideolojik taassubun izleri sürülecek ve Ebû Hanîfe savunusunun genel serencamı tespit edilmeye çalışılacaktır.
The science of al-jarh and ta'dil was revealed together with isnad in order to preserve the words transmitted from the Prophet in a sound manner and to convey them to the next generations. Islamic scholars in every generation took new measures to convey the hadiths of the Prophet. They separated the reliable narrators from the untrusted in the context of the science of jarh and ta'dil, and wrote volumes of books on this subject. The science of jarh and ta'dil, whose main goal is to reveal whether the hadiths come from reliable narrators, has identified the flaws that negatively affect the reliability of the narrator, such as justice and restraint. However, it is also stated that the critic who uses the science of jarh and ta'dil should be free from some defects in the case of criticism. One of these flaws is being a bigoted person. According to some, the concept of taassub (bigotry) is derived from the word "asabe" and implies loyalty to relatives, while others use it with the same meaning as ideology, expressing blind adherence to an idea and thought without accepting any conflict. Therefore, those who adhere to any ideological idea and do not accept criticism are called bigots. People displaying bigotry are most evident in the sects. Particularly in religious sects such as Shia, Kharijite, Mutazilite, and Murjia, as well as in practical sects such as Hanafī, Malikī, Shafiī, and Hanbalī sects, bigotry did not hesitate to criticize their opponents harshly when necessary. It became a prominent characteristic among the members of Ahl al-Hadith and Ahl ar-Rey. Some scholars also attempted to refute criticisms against the sects to which they belonged and wrote refutations. While some of them treated these refutations as stand-alone studies, others included them in their works. Similarly, besides those who duly rejected the criticisms made against their own sect or ideological ideas with evidence, there were also those who responded harshly to these rejections. Scholars who engaged in such criticism could not avoid displaying bigotry. In this regard, some scholars belonging to Ahl-i Hadith also criticized Abu Hanifah, a member of Ahl-i Rey. Imam Shafii and Ahmad b. Hanbal, like Hanifah, had supporters who duly rejected Abu Hanifah's views and expressed their opinions with their own evidence, as well as critics who criticized Abu Hanifah harshly. Indian hadith and Hanafi scholar Abdulhay al-Laknawī also attempted to address the criticisms directed at Abu Hanifah with his own evidence. One of his works in which he defended Abu Hanifah and responded to opposing criticism is ar-Raf wa't-Takmīl fī'l-Jerh ve't-a'dil. In the aforementioned work, Laknawī addressed the subjects of jarh and ta'dil and also responded to criticisms against Abu Hanifah from time to time. In fact, one third of his work consists of his answers to these criticisms. In this article, Laknawī's responses to the criticisms directed at Abu Hanîfe in his work ar-Raf va't-Takmīl, apart from the issues of jarh and ta'dil, will be discussed. While defending Abu Hanifah, Laknawī, who thinks that these criticisms against Abu Hanifah are due to bigotry, will also include the opposing party's denial of bigotry and his refutations against them. Additionally, we will investigate whether Laknawī, as an advocate for Abu Hanifah, could avoid displaying bigotry voluntarily or involuntarily. Thus, we aim to determine the traces of ideological bigotry in the science of jarh and ta'dil and assess the overall strength of Abu Hanifa's defense.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Hadis |
Bölüm | ARAŞTIRMA MAKALELERİ |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 10 Aralık 2023 |
Yayımlanma Tarihi | 15 Aralık 2023 |
Gönderilme Tarihi | 9 Temmuz 2023 |
Kabul Tarihi | 11 Kasım 2023 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2023 Sayı: 33 |
Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.