İslâm kelâmında irade, kişiyi davranışlarının sonuçlarından sorumlu tutan ahlakî bir ilke olarak kabul edilir. Ancak iradenin fiilin sıfatı ve fiili tercih ettiren unsur olup olmadığı noktasında kelâm ekolleri arasında farklı görüşler mevcuttur. Mu’tezile âlimleri, insanın yaratılmış, etkin ve hür bir iradeye sahip olduğunu savunurken Eş’arîler, Allah’ın mutlak iradesini merkeze almış ve insan iradesinin pasif olduğunu söylemişlerdir. Mâtürîdîler, Eş’arîler gibi Allah’ın iradesinin her şeye taalluk ettiğini kabul etseler de insanın iradesinin de fiilde etkin olduğunu belirtmişlerdir. İradenin araz olduğunu savunan âlimler, bunun insanın biyolojik yapısından bağımsız bir yeti olduğu görüşünü benimsemişlerdir. Ancak modern bilim, kelâm âlimlerinin iddia ettiğinin aksine iradenin insanın biyolojik yapısından bağımsız olmadığını ortaya koymuştur. Nörobiyologlar, insan davranışlarının büyük ölçüde beyin faaliyetlerinden kaynaklandığını ve biyolojik faktörlerin davranışları doğrudan etkilediğini ifade etmişlerdir. Bununla beraber hormonlar ve genetik faktörler gibi unsurların, insan davranışlarını önemli ölçüde etkilediği tespit edilmiştir. Bu durum, teolojik açıdan karmaşık problemlere yol açmakta ve insan davranışlarının özünü anlamaya yönelik derin ve kapsayıcı tartışmalara zemin hazırlamaktadır. Bu bağlamda çalışmamızda insan davranışlarının nörobiyolojik temellerine dair örnekler sunulmuş, insan davranışlarının doğası üzerine ortaya çıkan derin tartışmalara teolojik bir analiz yapılmıştır. Frontal lob hasarı sonrası kişilik değişikliğinden hareketle nörobiyoloji ile irade arasında etkileşim olduğu anlaşılmış, beynin belirli bölgelerinin davranışları etkilediği fikrini desteklediği için nörobiyoloji ile ahlakî yönelim arasında ilişki kurulmuştur. Ardından farklı örneklerle bu ilişki detaylandırılmıştır. Beyin tümörlerinin, sinir sistemi bozukluklarının ve kullanılan ilaçların davranışsal değişikliklere nasıl yol açabileceği gösterilmiş, agresif tavırların biyolojik temellerine temas edilmiştir. Yaşanan vakalarla beyin tümörlerinin, sinir sistemi bozukluklarının veya kullanılan ilaçların davranışları etkilediği belirlenmiş, böylelikle insan iradesinin beyin ve biyolojik süreçlerle de ilişkili bir yapı olduğu saptanmıştır. Yapılan çalışmalarda elde edilen bulgulardan hareketle insan davranışlarının sadece irade tarafından değil, aynı zamanda biyolojik ve çevresel faktörlerin de etkisiyle şekillendiğini gösteren bir çerçeve çizilmiştir. Dolayısıyla insan iradesinin beyin ve biyolojik süreçlerle de karmaşık bir etkileşime sahip olduğu ve bu etkileşimin insan davranışlarını etkilediği savunulmuştur. Elde edilen bilgilerden hareketle kelâmî bakış açısı ve nörobiyoloji karşılaştırılmış, kelâmî görüşün insanın iradeye sahip olmasından dolayı her zaman sorumlu olduğunu savunan görüşü ile nörobiyoloji arasında farklılığın olduğu tespit edilmiştir. İnsanların eylemlerinin genellikle bilinçli seçimler olduğu ve sonuçlarından sorumlu oldukları görüşüne rağmen, insan davranışlarını belirleyen biyolojik etkenlerin de göz ardı edilmemesi gerektiği vurgulanmıştır. Nörobilimin insan davranışlarını daha iyi açıklama potansiyeline sahip olduğu ve eylemin biyolojik nedenlerle birlikte teolojik olarak sorumluluğun yeniden gözden geçirilmesi gerektiği öne sürülmüştür. Son olarak, teoloji ve hukukun ayrımı üzerinde durulmuş, her bireyin kendine özgü bir teolojik değerlendirmeye tabi olması ve toplumsal düzenin teoloji ve hukukun dengeli bir şekilde uygulanması gerektiği ifade edilmiştir. Kelam ve nörobiyolojinin kesişiminde yer alan tartışmalar, insan davranışlarının karmaşıklığını daha derinlemesine anlamamıza yardımcı olabilecek önemli bir potansiyele sahiptir. Bu iki disiplinin farklı bakış açıları ve metodolojileri, insan eylemlerinin altında yatan karmaşık mekanizmaları aydınlatmak için birbirini tamamlayıcı bir şekilde kullanıldığında insan davranışlarının karmaşıklığını daha derinlemesine anlamamıza yardımcı olacağı kanaatine varılmıştır.
In Islamic theology, it is accepted as an ethical principle that holds the person responsible for the consequences of their behavior. However, there are different opinions among the schools of theology regarding whether it is an attribute of the act and the factor that makes the act preferable. While Mu’tazilite scholars argued that human beings have created, active, and free will, Ash’arites centered on the absolute will of God and said that humans will be passive. Although the Māturīdīs, like the Ashʿarīs, accept that God’s will is involved in everything, they also state that humans will be active in the act. Scholars who argued that the will is an accident adopted the view that it is a faculty independent of the biological structure of the human being. However, modern science has revealed that the will is not independent of the biological structure of the human being, contrary to what theologians claim. Neurobiologists have stated that human behavior is largely caused by brain activity and that biological factors directly affect behavior. Hormones and genetic factors have been found to significantly affect human behavior. Empirical research has also revealed that human beings do not have a will independent of their physiological structure. In this context, examples of the neurobiological basis of human behavior are presented in our study, and a theological analysis is made of the deep debates on the nature of human behavior. Based on personality changes after frontal lobe damage, the relationship between neurobiology and willpower was established, and this relationship was elaborated with different examples. Brain tumors, nervous system disorders, and medications can lead to behavioral changes, and the biological basis of pedophilia, excessive sexual behavior, and aggressive attitudes has been discussed. Thus, it has been determined that the human will is a structure related to the brain and biological processes. Based on the information obtained, the theological perspective and neurobiology were compared, and it was determined that there was a difference between the theological view that human beings are always responsible for having a will and neurobiology. Despite the view that people’s actions are generally conscious choices and that they are responsible for their consequences, biological factors that determine human behavior should not be ignored. It has been suggested that neuroscience can better explain human behavior, and that responsibility for action should be reconsidered theologically along with biological reasons. Finally, the distinction between theology and law was emphasized, and it was stated that each individual should be subject to a unique theological evaluation and that the social order should be implemented in a balanced manner of theology and law. It is concluded that discussions on the relationship between theology and neurobiology will help us understand the complexity of human behavior in more depth.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Kelam |
Bölüm | ARAŞTIRMA MAKALELERİ |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 12 Haziran 2024 |
Yayımlanma Tarihi | 15 Haziran 2024 |
Gönderilme Tarihi | 25 Şubat 2024 |
Kabul Tarihi | 25 Mart 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 Sayı: 34 |
Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.