In the historical process, different interpretations of morality and responsibility, which are the common subject of religions and philosophy, have caused these issues to be discussed within themselves. Does it depend directly on divine declarations, independent of good and bad things and actions, or does it arise from the nature of things and actions? The first of these is defined as theistic subjectivism and the second as rationalistic objectivism, and the Mu'tazilites are closer to the latter with some differences. Although this rational attitude of the Mu'tazila regarding moral values manifested itself in different ways in the Basra and Baghdad schools, as a result, the knowledge of good and evil was accepted to depend on reason rather than revelation. Accordingly, the declarations of revelation have always had to be subject to rationality. Determining and knowing morality must ultimately be rational, whether through revelation or reason. Another issue is, since the Mu'tazilites attribute a primary role to reason and a secondary role to revelation in the knowledge of values, does reason have the competence to impose responsibility on people independently of revelation? Moreover, as a result of this responsibility, will there be punishment and reward for those who have reason? The Mu'tazilites, who attribute a primary role to reason in moral value, naturally evaluate the issue of obligation separately in terms of revelation and reason. Separate evaluation of obligation in terms of reason and revelation does not make these two independent from each other, on the contrary, it makes them dependent on each other. While reason constructs a responsibility in line with universal moral principles such as justice and cruelty in a universal and abstract sense, revelation reveals a concrete and particular responsibility based on reason. Although there are some similarities between the different branches of Ahl al-Sunnah and the Mu'tazilites, the sects other than the Mu'tazilites do not give the intellect the role of judgement alone. In this context, rational people are responsible for acting according to moral values in cases where there is no direct divine notification, and as a result they will face punishment and reward. In line with the thoughts put forward by Mu'tazila, this study seeks answers to the current value of two basic problems. Firstly, on what basis does religious discourse build the foundation of revelation while imposing certain responsibilities on believers? How does determining this basis as reason contribute to the dynamic structure of religion? Secondly the contemporary value of the Mu'tazilites' rational approach to the issue of obligation is that they treat obligation separately in terms of religion and reason and develop a common understanding of responsibility for all humanity on the basis of reason. Therefore, the reason-based understanding of obligation does not limit the scope of obligation only to religious discourse, but extends it to all rational individuals. In this study, after discussing the issue of proposal in Islamic thought in general, the moral value debate that forms the basis of the subject will be examined from the perspective of Mu'tazila. In this context, the role and function of revelation regarding moral values and obligations will be revealed from the perspective of reason. For this purpose, firstly Mu'tazila's own sources will be consulted, and then the evaluations in opposition sources will be examined comparatively. In addition, direct and indirect current studies on the subject will also be used.
Tarihsel süreçte dinler ve felsefenin ortak konusu olan ahlaki değer ve sorumluluk konusuna getirilen birbirinden farklı yorumlar bu meselelerin kendi içinde tartışılmasına sebep olmuştur. Bu çerçevede tartışılan öncelikli mesele ahlaki değer konusu olup, iyi ve kötü eşya ve fiillerden bağımsız olarak doğrudan ilahi bildirimlere mi bağlıdır yoksa eşya ve fiillerin doğasından mı kaynaklanmaktadır? Bunlardan ilki teistik öznelcilik ikincisi ise rasyonalistik nesnelcilik olarak tanımlanmakta olup, Mu‘tezile birtakım farklılıklarla birlikte ikincisine daha yakın bir duruş sergilemektedir. Ahlaki değer konusunda Mu‘tezile’nin bu akılcı tutumu Basra ve Bağdat okullarında farklı şekillerde tezahür etmiş olsa da netice itibariyle iyi ve kötünün bilinmesi vahiyden çok akıl ekseninde kabul edilmiştir. Buna bağlı olarak da vahyin bildirimleri hep bir rasyonaliteye tabi olmak durumunda kalmıştır. Yani ahlaki değerlerin tayin ve tespiti ister vahiy isterse akıl tarafından olsun netice itibariyle akli olmak durumundadır. Bir diğer mesele ise Mu‘tezile değerlerin tayin ve tespitinde akla birincil, vahye ise ikincil rol yüklediğine göre, aklın vahiyden bağımsız olarak insanlara bir sorumluluk yükleme yetkinliği var mıdır? Dahası bu sorumluluğun neticesinde akıl sahipleri için ceza ve mükâfat söz konusu olacak mıdır? Ahlaki değer konusunda akla birincil rol yükleyen Mu‘tezile, doğal olarak teklîf konusunu da vahiy ve akıl açısından ayrı ayrı değerlendirir. Teklîfin akıl ve vahiy açısından ayrı değerlendirilmesi bu ikisini birbirinden bağımsız hale getirmeyip bilakis birbirine bağımlı kılar. Akıl; adalet ve zulüm gibi tümel ve soyut anlamda evrensel ahlak ilkeleri doğrultusunda bir sorumluluk inşa ederken, vahiy ise akıl temelli somut ve tikel bir sorumluluk ortaya koyar. Ehl-i sünnet’in farklı kollarıyla Mu‘tezile arasında birtakım benzerlikler olmakla birlikte Mu‘tezilenin dışında kalan fırka ve mezhepler akla tek başına hâkim rolünü vermezler. Bu bağlamda akıl sahibi kişiler doğrudan ilahi bildirimin olmadığı durumlarda da ahlaki değerlere göre davranmakla sorumlu olup, bunun sonucunda ceza ve mükâfatla karşılaşacaklardır. Mu‘tezile’nin ortaya koyduğu düşünceler doğrultusunda bu çalışmada iki temel problemin güncel değerine cevap aranmaktadır. Birincisi dinî söylem kendi içinde, inananlara birtakım sorumluluklar yüklerken vahyin zeminini hangi temel üzerine inşa etmektedir. Bu temelin akıl olarak belirlenmesi, dinin dinamik yapısına nasıl bir katkı sağlar? İkincisi Mu‘tezile’nin teklîf konusundaki rasyonel yaklaşımının güncel değeri teklîfi din ve akıl açısından ayrı ayrı ele alarak, inanan inanmayan tüm insanlar için akıl temelinde ortak bir sorumluluk anlayışı geliştirmeye çalışmış olmalarıdır. Dolayısıyla teklîfte akıl eksenli anlayış, yükümlülüğün alanını yalnızca dinî söylemle sınırlandırmayıp, akıl sahibi tüm bireylere teşmil etmektedir. Bu çalışmada genel olarak İslam düşüncesinde teklîf konusu ele alındıktan sonra konuya dayanak teşkil eden ahlaki değer tartışması Mu‘tezile açısından incelenecektir. Bu bağlamda ahlaki değer ve teklîf konusunda vahyin rolü ve işlevi de akıl açısından ortaya konulacaktır. Bu amaçla öncelikle Mu‘tezile’nin kendi kaynaklarına başvurulacak, sonra muhalif kaynaklardaki değerlendirmeler karşılaştırmalı olarak incelenecektir. Bunun yanında konuyla ilgili doğrudan ve dolaylı olarak yapılmış güncel çalışmalardan da istifade edilecektir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Kelam |
Bölüm | ARAŞTIRMA MAKALELERİ |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 12 Aralık 2024 |
Yayımlanma Tarihi | 15 Aralık 2024 |
Gönderilme Tarihi | 1 Temmuz 2024 |
Kabul Tarihi | 25 Eylül 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 Sayı: 35 |
Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.