Bu makale, Kur’an’ın bahsettiği Lât, Menât ve Uzzâ putlarını Hicaz bölgesi özelinde ele almayı hedeflemektedir. İslâm öncesi Arabistan’ın siyasî, kültürel, sosyal ve dinî hayatı hakkında müslüman kaynaklarda var olan bilgiler oldukça azdır. Bu hususta Batı dillerinde yapılan çalışmaların diğerlerine oranla sayı bakımından daha fazla ve nitelik açısından daha kıymetli olduğu görülmektedir. Bunda bazı Batılı araştırmacıların XIX. yüzyılda Yemen bölgesine yaptığı bilimsel seyahatlerin etkisinin olduğu söylenebilir. Bu girişimler ve uzun süren ilmî faaliyetler neticesinde ortaya çıkarılan kitâbe ve arkeolojik kazılar, bölgenin tarihini ortaya çıkaran yazılı eserlerin kaleme alınmasına katkı sağlamıştır. Diğer yandan Kuzey Arabistan’daki devletler Güney’dekilere göre daha yakın zamanda kurulduğu için buranın tarihini ortaya çıkarabilmek daha kolay hale gelmiştir. Bütün bunların yanında Hicaz bölgesi tarihinin ortaya çıkarılması, diğer bölgelerle mukayese edildiğinde oldukça yavaş olmuştur. Bunun çeşitli nedenleri vardır: Bu coğrafyada güçlü medeniyetlerin kurulamaması, coğrafî koşulların getirdiği bazı zorluklar, yerleşik hayata geçişin gecikmesi ve arkeolojik kazıların yapılamaması bölgenin tarihini doğrudan etkilemiştir. Bu nedenle bu alanda yapılacak çalışmaların sayısının çoğalması, dönem hakkındaki bilgilerin zenginleşmesine katkı sağlayacaktır. Bütün bu olumsuzluklara rağmen İslâm’dan önceki Hicaz bölgesi Arapları’nın dinî hayatının aydınlatılmasında kaynaklarımızın en zengin olduğu alan Kuzey Arabistan’dır. Özellikle bölge halkının ana geçim kaynaklarından biri ticaret olduğu için tüccarların Kuzey Arabistan topraklarına sıklıkla seyahat ettikleri ve burada elde ettikleri tecrübeleri Hicaz’a taşıdıkları söylenebilir. Dolayısıyla dinî hayatla ilgili kavramların köken olarak buradan geldiği kabul edilebilir.
Müslüman kaynaklar, Amr b. Luhay’ın putları Mekke ve civarına yerleştirmesine kadar Araplar’ın tevhid dini geleneğine bağlı olarak hayatlarını sürdürdüklerini ifade etmektedir. Ancak putperestliğin yayılmasıyla ilgili Amr b. Luhay hakkında var olan rivayetlerin bir çoğunun doğruluğunun şüpheli ya da tarihî hakikatlere aykırı olduğu unutulmamalıdır. Rivayetler tahkik edildiğinde Amr’dan önce de bölgedeki insanların putlardan haberdar olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim Araplar, başlangıçta Hz. İbrahim’in getirdiği tevhid dini geleneğine bağlı olmalarına rağmen zamanla putlara meyletmeye başladıkları ve Mekke’de putların sayısının 360’a ulaştığı rivayet edilmiştir. Bunda şehrin idaresinde yetki sahibi olan idarecilerin Kâbe’nin bütün Araplar nezdindeki büyük saygınlığından istifade etme gayreti etkili olmuştur. Mekke’de put sayısının bu kadar çok olmasına rağmen bunlar içinde Kur’an’ın da zikrettiği Lât, Menât ve Uzzâ putunun yerinin ayrı olduğu söylenebilir. Esasen putperestlik ortak bir inanç şekli olmasına rağmen hepsinin aynı biçimde olduğu söylenemez. Bazı yerlerde muhtemelen kültürün de etkisiyle değişimler yaşanmıştır. Dolayısıyla değerlendirmelerde bunu dikkate almak ve farklılık olarak gözüken hususları bu şekilde değerlendirmek uygun olacaktır. Diğer yandan bu putların her birinin asıl mekânları farklı olmasına rağmen Arap yarımadasının pek çok yerinde temsil edilmiş ve kabul görmüştür. Bunda kabilelerin ilah olarak kabul ettikleri putlara Kâbe’den mülhem olarak put evleri inşa etmeleri etkili olmuştur. Araplar Kâbe’yi tavaf etmenin yanında kutsal olarak kabul ettikleri bu mabetlerde secde, tavaf, adaklar adamak ve kurban kesmek suretiyle ilahlarına olan bağlılıklarını, onların yardım ve şefaatine nail olmayı hedeflemişlerdir. Dolayısıyla Hz. Peygamber’in risâlet vazifesi ile görevlendirildiği döneme denk gelen Câhiliyye’de, halkın dinî geleneklerine bağlı olduğu ve dinin hayatın her alanını kuşattığı söylenebilir. Diğer yandan müşrikler, atalarının inanç ve geleneklerine bağlılık iddiasıyla İslâm’a karşı çıkmış ve bu alışkanlıklarını terk etmeleri de çok kolay olmamıştır. Bu manada müşriklerin Hz. Peygamber’in davetini uzun süre reddetmelerinde “Atalar kültü” kavramını anlamak daha kolay olacaktır. Nitekim Uzzâ’nın yıkılmasıyla ilgili rivayet bunu teyit etmektedir. Mabed görevlisi ve kadının (kadın biçimindeki şeytan) Uzzâ’yı yıkmaya gelen Hâlid b. Velîd’e bütün gücüyle karşı çıkması ve onunla mücadele etmesi, dinin toplumsal hayattaki karşılığını açıkça ortaya koymuştur.
Hicaz Lât Menât Uzzâ Hübel Mekke Kureyş Câhiliyye Amr b. Luhay putperestlik
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Ocak 2019 |
Gönderilme Tarihi | 1 Kasım 2018 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2019 Sayı: 5 |