Ontolojiye, yani var olana, dair bir görüş Batı felsefesine ve Batı felsefesinin hükmündeki günümüz bilimsel çalışmalarına hakim olmuştur: Dünyanın en temel şeyleri madde ya da daha teknik felsefi terimle tözlerdir (Dupre, 2019). Ancak, dünya için en temel olan şeyin “değişim ya da süreç” olduğunu savunan başka görüşler de bulunmaktadır. Gerçekte hiçbir şey sabit durmaz ve sadece tesadüfi özelliklerini değiştiren istikrarlı şeyler olarak görme eğiliminde olduğumuz şeyler, çevrenin akışındaki kısmi istikrarlardan, sürecin akışındaki girdaplardan başka bir şey değildir (Dupre, 2019). Dolayısıyla, ontolojik olarak insanın bir dizi temel özelliğe sahip maddeler mi yoksa bir dizi faaliyetle nedensel olarak bağlantılı süreçler mi olduğuna karar vermek gerekir. Çünkü pozitivist ontoloji açısından insanı bir madde olarak görmeyi bırakıp, bir süreç olarak kabul etmeye başladığımızda bugüne kadar maddeci ontolojinin üretmiş olduğu bilginin çöp niteliğinde olduğu görülecektir. Geldiğimiz süreçte bilgi sorunu bir “izm”, yani pozitivizm doğrultusunda işlenmiş, pozitivizmin damgasını vurduğu bir bilimsellik açısından bilgi meşrulaştırılmıştır. Pozitivizm, insanı bir üretim ve tüketim varlığı olarak görmektedir. Bu pozitivist bakış açısı ve yöntemle insanı değer koyan, isteyen, tavır alan, yapan, özgür olan, bilen, gelişen ve idealize eden, bio-psişik bir varlık olarak anlamak mümkün değildir. Kanımca bilim dünyası insan gerçekliğini yaşamak mı yoksa bilmek mi gerekirin tercih ayrımına gelmiştir. Bilgi sorunu herhangi bir dogmatik "izm "den hareketle çözülemez (Mengüşoğlu, 2017). Yani insanı sadece davranış ve olgu düzeyinde belirlenebilen toplumsal ilişkiler çerçevesinde bir olgu olarak ele almak yetersizdir. İnsanı parçalamadan somut bütünlüğü ve bütünlüğün içinde ele almak ve bu somut bütünlüğü tüm yönleriyle fenomenolojik bir şekilde ortaya koymak daha makul bir yaklaşım olacaktır (Mengüşoğlu, 2017). Pozitivizmin dayandığı dış duyular, insana sürekli değişen zıtlıklardan oluşan bir dünya verir. Sürekli değişim içinde olan bir dünya pozitivist akıl tarafından kavranamaz. “Çünkü akıl, oluş ve değişim karşısında çelişkiye düşer” (T. Mengüşoğlu, 2017, s. 337). Oysaki dünya, karşıtların ayrı ayrı değil, birlikte eriyeceği bir bütün olarak deneyimlenebilir (T. Mengüşoğlu, 2017). Üç parçalı bu çalışmanın ilk bölümünde de vurgulandığı üzere eğer kuantum durumu sadece atom altı dünyaya ait bir durum değil ama aynı zamanda günlük yaşam içinde de var ise, ki var olmaması olası değil; o zaman klasik mantık (ya o-ya bu) ve klasik fiziğin varsayımlarıyla (determinizm, nedensellik, süreklilik, zorunluluk, kesinlik vb.,) insanı anlamak ve açıklamaya çalışmak yetersiz ve oldukça tartışmalı bir yaklaşım olabilir. Çünkü, evren makroskopik düzeyde bir kuantum alanı ise insanın da bu alanda kuantum bir varlık olması muhtemeldir. İnsan, sabit olmayan, sürekli kendini yeniden oluşturan bir varlıktır. Özellikle kuantum dünyasında süreçte “şeylerin” karşılıklı olarak kendilerini karmaşık şekillerde şekillendirebilmeleri olası ise bu maddeci ontolojide kabul gören “kesinlik” ve “bilinebilirlik” kabullerinin bir kenara konmasını gerektirebilir. Bu nedenle bu bölümde klasik insan ve kuantum insanın ne olduğu “materyalizm, atomizm, determinizm, yerel nedensellik, rasyonellik, otonomluk, dış duyuların güvenirliği” gibi araştırmacılar tarafından genelde sorgulanmadan kabul edilen varsayımlar eleştirilmekte, karşılaştırmalı olarak tartışılmaktadır. Klasik insan ve kuantum insan arasındaki olası fark ve benzerliklerin sosyal bilimlerdeki araştırmalara etkileri irdelenmektedir.
klasik insan kuantum insan materyalizm atomizm determinizm nedensellik
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Turizm (Diğer) |
Bölüm | Olgu Sunumu |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 29 Aralık 2022 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2022 Cilt: 19 Sayı: 3 |