Agriculture, the subject of our research, in general, had always been of
primary importance in history for the development of the countries and in
particular for the avoidance of periods of famine. A sturdy agricultural
structure reveals a sturdy city and sturdy industrial structure. While
discussing about the agricultural sector, its relation and interaction with
other sectors should be addressed with a holistic approach and assessments
should be based on a rational understanding. When the agricultural sector and
problems thereof are assessed singly in a limited and narrow frame, an
uneconomic perspective not based on effectiveness and rationality poses a
challenge before the development.
Agricultural production being done on closed (isolated) lands in the
last years of the Ottomans leaded the country, more than 80% of the population
of which inhabited in rural areas, become incapable to nourish its own urban
areas and even the adjacent agricultural areas. As a matter of fact, cereal
products such as wheat etc. needs of İstanbul were incessantly met from foreign
countries. Anatolia, at the beginning of the war of independence, was an
agricultural country with people engaged in the agricultural sector however
with hardly any active role in the entire economy.
For the development of the rural section which
constituted around 80% of the population in the Early Republic period, while on
one hand individuals were provided with primary school education or literacy
information, on the other hand attention was paid to improve the social status
of the individual as well. Public institutions were formed to serve villagers
generally in Turkey and specifically in Bursa. Within this context, one of the
initial actions of the Early Republic Government was to promulgate an act
concerning the administration of villages in Turkey.
Araştırmamızın konusu olan tarım genel anlamda
ülkelerin kalkınması ve özellikle açlık dönemleri yaşanmaması için tarih içinde
hep birincil önem taşımıştır. Sağlıklı bir tarımsal yapı, sağlıklı bir kent ve
sağlıklı bir sanayi yapısını ortaya koymaktadır. Tarım sektörünü ele alırken
diğer sektörlerle ilişkisi ve etkileşimi açısından bütünsel bir yaklaşımla konu
ele alınmalı ve değerlendirmeler rasyonel bir anlayışa dayandırılmalıdır. Tarım
sektörü ve sorunları sınırlı ve dar bir çerçevede tek başına
değerlendirildiğinde; ekonomik olmayan, verimliliğe ve rasyonaliteye dayanmayan
bir anlayış, kalkınmanın önünde engel oluşturmaktadır.
Osmanlının son döneminde kapalı (izole)
alanlar içerisinde tarımsal üretim yapılması, nüfusunun % 80’inden fazlası
kırsal alanda yaşayan ülkenin, kendi kentsel alanlarını hatta komşu tarım
bölgelerini besleyemez duruma gelmesi sonucunu yaratmıştır. Nitekim İstanbul’un
buğday vb. tahıl ürünleri gereksinimi sürekli olarak yabancı ülkelerden
karşılanmıştır. Milli Mücadelenin başında Anadolu; halkı tarım kesiminde
çalışan, fakat ekonominin bütünü üzerinde pek de etkin role sahip olmayan bir
tarım ülkesi durumundaydı.
Erken Cumhuriyet döneminde nüfusun % 80’ini oluşturan
kırsal kesimin kalkınması için bir taraftan ferde ilkokul eğitimi veya okuma
yazma bilgisi sağlanırken ayrıca ferdin toplumsal statüsünün yükselmesine
dikkat edilmiştir. Genelinde Türkiye ve özelinde Bursa köylüsüne hizmet veren
devlet kuruluşları oluşturulduğu gibi tarımsal hayatı ilgilendiren bir takım
hukuki düzenlemeler de yapıldı.
Konular | İşletme |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Ocak 2017 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2017 |
This work is licensed under a Creative Commons Attribution 4.0 International License.