Uluslararası alanda devletlerin en çok önem atfettiği kalemlerden bir tanesi enerji alanı olmaktadır. Gelişmiş ve gelişmekte olan devletlerin enerjiye duydukları ihtiyacın gün be gün artış göstermesi uluslararası ilişkilerde enerji sektörünün önemini artırdığı gibi enerjiye sahip olma ve ulaşabilme durumunun ehemmiyetini de gözler önüne sermektedir. 2000’li yıllardan itibaren Doğu Akdeniz’de keşfedilen zengin hidrokarbon yatakları bölgenin petrol ve doğal gaz rezervleri açısından büyük bir potansiyele sahip olduğunun önemli bir göstergesi olmuştur. Doğu Akdeniz’in enerjisine sahip olma noktasında bu durum bölge içi aktörler arasında çeşitli fırsat ve krizler yaratmıştır. Türkiye, Doğu Akdeniz’e en uzun kıyı şeridine sahip bir bölge içi aktör olarak bu kapsamda uluslararası hukuktan doğan haklarını korumaya yönelik bir politika izlemektedir. Türkiye’nin Doğu Akdeniz politikası çift yönlü gelişmektedir: ilki bölgede kendi hak ve menfaatlerini korumaya dayalı bir biçimde şekillenirken, ikincisi Doğu Akdeniz’in en önemli jeopolitik konumuna sahip olan Kıbrıs Adası üzerinde şekillenerek KKTC’nin hak ve çıkarlarını korumaya dönük bir politikadır. Türkiye’nin Doğu Akdeniz politikası uluslararası hukukun öngördüğü ilke ve prensiplere dayanırken, bölge içi aktörlerle kurduğu yakın temaslar ve taraf olamadığı işbirlikleri ise çeşitli fırsat ve krizlerin Türkiye çerçevesinde şekillenmesine yol açmaktadır. Bu çalışmanın amacı; Doğu Akdeniz’de bölge içi aktörlerce tesis edilen enerji diplomasisinde Türkiye’nin devre dışı bırakılmasına karşın Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki mücadelesini şekillendiren unsurları 2000- 2021 yılları boyunca değerlendirmektir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Uzay, Denizcilik ve Havacılık Hukuku |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Kasım 2022 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2022 Sayı: 2 |