Öz
Din ile devlet arasındaki ilişkinin insanlık tarihi kadar eski olduğunu söyleyebiliriz. Bu ilişkinin, tarihin değişik dönemlerinde farklı şekillerde ortaya çıktığı görülmüştür. Tarihî olarak başlangıçta, tek iktidar alanı ‘din’ görülürken, toplumsal örgütlenmenin gelişmesiyle siyasal güç ‘devlet’ önem kazanmış ve dinden ayrı bir iktidar alanı olarak ortaya çıkmıştır. Bu dönemden sonra, kimi zaman devlet dini kontrol ederken, kimi zaman din devleti hâkimiyeti altına almıştır. Kimi zaman da aynı toplumda iki farklı iktidar olarak birbirlerine müdahale etmeden yaşamaya çalışmışlardır.
İslam siyaset geleneğinde, Batı’dakinin aksine din ile devlet arasındaki ilişkiler, daima müsbet olmuştur. Devletin vazifesi, insanlar arasındaki uyumu tanzim etmek; dinin görevi ise, iman, ahlak ve hukuk esası üzerine yardımlaşmayı temin etmektir. Siyâsetnâmeler, din devlet ilişkileri konusunda her iki kurumun birbirine rakip ve ayrımcı olmasını değil, birbirini tamamlayan, bütünleştirici olmasını savunurlar. Din ile devletin ikiz kardeş olduğu, dinin temel; devletin ise, o temeli koruyan asker olduğu, her ikisinin birbirinden ayrılamayacağı ilkesi genel kabul görmüştür.