Kent, insanın bedensel ve zihinsel faaliyetlerinin bir ürünüdür; fakat kentsel
yapı, bizzat insan tarafından oluşturulan mekanlar aracılığıyla bedeni
kendine bağımlı kılmayı başarmıştır. Modern kent, insan bedenlerinin çeşitliliğine saygı göstermek bir yana, yok etme yolunu seçmiştir. Kentli kişiyi
saran “can sıkıntısı”, bedensel duyumu ve fiziksel özgürlükleri giderek
azaltmaktadır. Kentsel mekanların insanla kurduğu bire-bir ilişki –kırsal
mekanların insanla kurduğu ilişkiyle kıyaslandığında- hızla kaybolurken,
kentli kişinin bir diğer kentli kişiyle kurduğu iletişime de zarar vermiştir.
Dolayısıyla kentsel mekan, sadece bedenin hareket etmesi için varolan bir
araca dönüşmektedir. Richard Sennett’a göre bu durum, kentsel insanın
“pasif beden” olarak anılmasına sebep olur. Türkiye’de 80’lerden sonra
görülen ekonomik, siyasal ve sosyolojik değişimler 90’lara gelindiğinde
kent odaklı bir yaşamı gündeme taşır ve bu durum kentte yaşayan ama
kentli olmayan insanlar ile kendini kentli olarak nitelendirenler arasında
bir gerginliğe yol açar. Kentsel bedenin kentsel mekanlar aracılığıyla ifade
etmeye çalıştığı sorunları da 1990 sonrası yazılan oyunların ana izleği olur.
Kısacası bu çalışmanın konusu, kentsel bedenin mekanla kurduğu ilişkinin
Türk oyun yazarlığında nasıl ele alındığını incelemektir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Temmuz 2009 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2009 |