Although Istanbul is a rich city in terms of cinema representation, it is difficult to find competent films that shed light on the modern city. Rather, a large part of these films depicts the city utilising the most popular and stereotypical discourses and images. During the Hollywood and Yeşilçam eras, Istanbul has been cinematised and visualised predominantly through three colours: pink to exoticise, black to detract, and white to sacralise. Hollywood has focused mostly on the Bosphorus Strait and the Historic Peninsula, while Yeşilçam gained insight into the gecekondus (squatters) and internal immigrants’ lives. But, with time, each colourisation and depiction by Hollywood and Yeşilçam turned into a rigid cliché—so much so, in fact, that each social and spatial relationship was shown as being either a mysterious beauty or as a fatal ugliness, as if everything in the city were purely without antithesis. This study paves the way for updating traditional expressions by summarizing the visual and textual corpus of cinematic Istanbul. As a matter of fact, the sociological perspective towards Istanbul is largely built on these cinematic narratives.
I would like to thank my supervisors Prof. Bülent Diken and Prof. Graeme Gilloch at Lancaster University for their guidance in improving this paper, which is written as a chapter of my PhD thesis.
İstanbul sinema temsili açısından zengin bir kent olmasına rağmen, modern kente ışık tutacak niteliklere sahip yetkin filmler bulmak güçtür. Daha ziyade, bu filmlerin büyük bir kısmı kenti en popüler ve basmakalıp söylem ve imgelerden yararlanarak resmetmektedir. Hollywood ve Yeşilçam sinemasında İstanbul, ağırlıklı olarak üç renk üzerinden görselleştirilmiştir: egzotikliği vurgulayan pembe, kötücüllüğü ifade eden siyah ve kutsallığı çağrıştıran beyaz. Hollywood, daha çok Boğaziçi’ne ve Tarihi Yarımada’ya odaklanırken, Yeşilçam gecekondular ve göçmenlerin yaşamlarına yoğunlaşmıştır. Ancak, zamanla Hollywood ve Yeşilçam’ın bu renklendirme ve tasvirleri katı birer klişeye dönüştü. O kadar ki, her sosyal ve mekânsal ilişki ya gizemli bir güzellik ya da ölümcül bir çirkinlik olarak gösterildi, sanki kentteki hiçbir şeyin antitezi yokmuş gibi. Bu çalışma, sinematik İstanbul etrafında oluşan görsel ve metinsel külliyatı özetleyerek, geleneksel ifadelerin güncellenmesinin önünü açmaktadır. Nitekim sosyolojik anlamda İstanbul’a dönük bakış, büyük oranda bu sinemasal anlatıların üzerine inşa edilmektedir.
Birincil Dil | İngilizce |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 23 Haziran 2021 |
Gönderilme Tarihi | 22 Şubat 2021 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 Cilt: 19 Sayı: 37 |