The concept of Amīr al-Umarā was used for the first time during the re-ign of Caliph Umar. This term, which was used to mean "commander-in-chief" at that time, denoted a higher rank during the Abbasid period. This institution was used during the Abbasid period to express a title between vizierate and caliphate. However, Amīr al-Umarā had much more authority than the viziers. During the establishment of this institution, the position of vizier continued to exist, but the vizier no longer had any authority. The Caliph transferred almost all his authority and responsibility to Amīr al-Umarā. The reason for the emergence of this institution, equipped with enormous powers, was to restore the political and economic stability that had been lost throughout the country. Founded by Caliph Rāzī (d. 329/940) in the mid-tenth century, this institution continued its existence for about ten years. Charismatic leaders of the period such as Ibn Rāik (d. 330/942), Bajkam (d. 329/941) and Tuzun (ö. 333/945) were appointed with the authority of Amīr al-Umarā. In this study, an answer was sought to the question of whether this institution, which was established to end the bad situation in the country, could provide the expected function. How did Amīr al-Umarā, equipped with extraordinary powers, contribute to political and economic stability? As a result of the research, it was seen that amīrs who were assigned with high expectations could not show the success expected from them. As a result of the research, it was seen that amīrs who were assigned with high expectations could not show the success expected from them. Worse still, due to the struggle to become Amīr al-Umarā, the Abbasids came to a point where it looked back to its old days.
İslamic History Abbāsīds Amīr al-Umarā Ibn Rāik Bajkam Tuzun
Emîrü’l-ümerâ kavramı ilk defa Hz. Ömer zamanında kullanılmıştır. O dönem, “başkomutan” anlamıyla kullanılan bu ifade Abbâsîler devrinde daha yüksek bir rütbeyi ifade ediyordu. Bu kurum Abbâsîler döneminde vezirlik ile hilâfet arasında yer alan bir unvanı ifade etmek için kullanılmıştır. Ancak emîrü’l-ümerâlar, vezirlerden çok daha fazla bir yetkiye sahipti. Bu kurumun ihdas edildiği dönemde vezâret makamı da varlığını sürdürmüş, ancak vezirin herhangi bir yetkisi kalmamıştı. Halife ise, neredeyse bütün yetki ve sorumluluğunu emîrü’l-ümerâya devretmişti. Muazzam yetkilerle donatılmış bu kurumun ortaya çıkış nedeni, ülke genelinde kaybolan siyasî ve ekonomik istikrarın yeniden sağlanmasıydı. Onuncu yüzyılın ortalarında Halife Râzî (ö. 329/940) tarafından kurulan bu müessese yaklaşık on yıl kadar varlığını sürdürmüştür. İbn Râik (ö. 330/942), Beckem (ö. 329/941) ve Tüzün (ö. 333/945) gibi o dönemin nüfuzlu idarecileri emîrü’l-ümerâ yetkisiyle tayin edilmiştir. Bu çalışmada, ülkedeki kötü gidişatı sonlandırmak amacıyla tesis edilen bu kurumun beklenen işlevi sağlayıp sağlayamadığı; olağanüstü yetkilerle donatılmış emîrü’l-ümerâların siyasî ve ekonomik istikrara hangi yönde katkı sağladığı gibi sorulara cevap aranmıştır. Çalışmanın sonucunda, yüksek beklentilerle vazifelendirilen emîrü’l-ümerâların kendilerinden beklenen başarıyı gös-teremedikleri görülmüştür. Daha da kötüsü, emîrü’l-ümerâ olmak için sergi-lenen mücadele sebebiyle, Abbâsî Devleti eski günlerini arayacak duruma gelmiştir.
Bu makale, tek yazar (Haci Ataş) tarafından oluşturulmuştur.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | İslam Tarihi |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Haziran 2024 |
Gönderilme Tarihi | 1 Mart 2024 |
Kabul Tarihi | 9 Mayıs 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 |