Hulefâ-i râşidîn döneminin sonlarında ve Emevilerin
ilk dönemlerindeki siyasi çalkantılar, İslam toplumunu hizipleşme ve iç savaşla
karşı karşıya bırakmıştır. Buna bağlı olarak adam öldürme gibi büyük günahlar
arasında sayılan fiillerin sahâbe nesline mensup insanlardan da sadır olabildiği
görülmüştür. Bu durum, ehli kıble içerisinde yer aldığı halde büyük günah
işleyenlerin dini durumunu ve ahiretteki akıbetini âlimlerin gündemine getirmiştir.
Hâricîler ve Mu’tezile büyük günah işleyen kişiyi “mümin” olarak görmemişlerdir.
Ehl-i sünnete nispet edilen ve Cessâs’ın (ö. 370/981) da desteklediği görüş,
büyük günahın kişiyi iman dairesinden dışarı çıkarmadığı yönündedir. Nitekim o;
âm lafzın kapsamı, illetin tahsisi ve ictihadda isâbet meselelerini ele alırken
konunun kelâmî yönünü teşkil etmesi dolayısıyla büyük günah meselesini de
gündemine almıştır. Ancak Cessâs, fıkıh usûlüne ilişkin anılan konularda Mu’tezile’ye
yakın bir çizgiyi takip ettiği halde, büyük günah işleyen kişiye olan yaklaşımında
Ebû Hanîfe’ye isnad ettiği görüşü savunmuştur. Onun büyük günah meselesine yaklaşımı
aynı zamanda fıkıh usûlü ile kelâm arasındaki ilişkiye de açıklık
kazandırmaktadır.
The political turmoil at the
end of the period of Righteous Caliphs and in the early periods of the Umayyads
had left the Islamic community facing factionalism and civil war. Accordingly,
people have witnessed that the acts considered among the great sins such as
assassination may be committed even by companions of the Prophet (pbuh). This
situation brought the question on the status of believers who committed great
sins in this World and in the Hereafter, to the agenda of scholars. The
Kharijis and the Mu’tazila did not consider the person who committed A
great sin among the believers. According to the Ahl al-Sunna and Al-Jaṣṣās, to commit a great sin does not cause the exclusion of the
person from religion. Al-Jaṣṣās has taken into account the
issue of great sin, when dealing with the issues of general term,
specialization of the cause and infallibilism in diligence (al-ijtihād), since
it constitutes the theological (Kalāmī) side of the subject. Although al-Jaṣṣās’ followed a line close to Mu’tazila in the aforementioned
matters concerning the jurisprudence, he defended the view of Abū Ḥanīfah in his approach to the person who committed a great sin. His
approach to the matter of great sin also clarifies the relationship between
islamic law and Islamic thought.
Islamic Legal Thought al-Jaṣṣās The Great Sin The General Term Speciali-zation of the Cause Infallibilism
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Aralık 2018 |
Gönderilme Tarihi | 29 Ekim 2018 |
Kabul Tarihi | 17 Aralık 2018 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2018 Cilt: 4 Sayı: 2 |