Azerbaycan gibi memleketlerde ordunun, topun, tüfeğin yerini şairlerin şiirleri, âşıkların sazları alıyor. Bahtiyar Vahabzade bu hakikati Sovyet dönemi Azerbaycan şiirine getiren ilk şairlerden biri idi. Ne yazık ki Sovyet döneminde Azerbaycan edebiyatı görünmez ellerle sanatın ana yolundan uzaklaştırılmıştı. Edebiyatın konuları da değişmişti, bu konuları bazen bilerek, bazen de körü körüne edebiyata yansıtan bir yazarlar ordusu oluşturulmuştu. Edebî şablon böyleydi, ya bu şablona boyun eğmeli, ya da hayatın azaplı köşesinde ömür çürütmeli idin. Oysa ki başka örnek aramaya da gerek yok, tarihte şairliğin feneri Nesimî örneği vardı. “Hak benim”, deyip “enelhak” söyleyen ve her ne olursa olsun yalnız hakikati, hakikati ve hakikati savunan ve bu uğurda ölüme giden bir şairden sonra ilhamını Hak’tan alan hangi şair uyduruk bir başka şablona boyun eğerdi? Ama ne yazık ki bu uyduruk şablona uyanlar istemediğin kadardı. Demek oluyor ki Bahtiyar Vahabzade geçen asrın altmışlı yıllarında Nesimî ananesini yeniden yaşatan, hakikati, hakikati ve yalnız hakikati dile getiren ilk şairlerden biri idi. Bu tekliği de ona çok pahalıya mal olmuştu. Vatanın ikiye bölünmüşlüğünü gün ışığına çıkaran “Gülüstan” şiirinden sonra başına ne çoraplar örüldüğünü iyi hatırlıyorum. İki sene işsiz kaldığı, eserlerine yayın yasağı konduğu yıllarda o, gerçek şair metaneti gösterdi. Ne idi şairin günahı, hakikati söylemek, vatanının ikiye parçalanmışlığını dile getirmek
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Ağustos 2011 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2011 Sayı: 31 |