Genetiği değiştirilmiş organizmalar ve ürünleri artan dünya nüfusu ve gıda ihtiyacından dolayı son çeyrek asırda çağın teknolojik gelişmelerinin neticesinde geliştirilen rekombinant DNA teknolojileri kullanılarak elde edilmektedir. Çeşitli stres faktörlerine karşı etkin mücadelede başarılı sonuçlar elde edilmesine rağmen istenmeyen sonuçların açığa çıkmasına engel olunamamıştır. Bununla birlikte transgenik üretimler küresel olarak büyük bir ekim alanına ve ticaret hacmine ulaşmıştır. Bütün bu olumlu ve olumsuz düşünceler, bu ürünlere yönelik biyogüvenlik risklerini ve önlemlerini kapsayan kanuni uygulamaların yürürlüğe girmesine neden olmuştur. Bu kanunların uygulanmasının nedenleri bu tarz çalışmaları belli bir etik çerçeve içine almak, gıda güvenliği ve kalitesini sağlayarak insan sağlığı ve ekolojik olumsuzlukların önüne geçmektir. Biyogüvenlik kanunlarının yasal çerçeveleri oluşturulurken bilimsel ve teknolojik gelişmelerin yanı sıra bu ürünlerin avantaj, dezavantaj veya risklerinin açığa çıkarılması ile ilgili etkin bir kamuoyu algısı oluşturma dikkate alınmalıdır. Bu çalışmada genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar ve ürünleri ilgili yapılan araştırma, geliştirme, piyasaya sürme, izleme, ithalat ve ihracatı gibi düzenlemeleri kapsayan biyogüvenlik risklerinin değerlendirilmesi, yönetilmesi ve iletişimi tartışılmaktadır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Ziraat, Veterinerlik ve Gıda Bilimleri |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Aralık 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2020 |
Bu eser Creative Commons Atıf-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.