After the Industrial Revolution, people, who increase their absolute dominance over nature, begin to use the environment in their own interest. However, the negative results encountered cause changes in the perception of the environment. In the light of these changes, from the end of the XIX century, the scientific perspective develops in the way of approaching the environment. With the new perspective, it is accepted that humans are a part of nature, not the ruler of it, like other living creatures. Examining the relationship between the environment and literary texts, the theory of ecocriticism becomes widespread after the new environmental approach. In this study, the stories of Sezai Karakoç are examined in the context of ecocritical theory. Nature emerges with the feature that constitutes the essence of the individual in Sezai Karakoç's stories. Detachment from nature essentially means moving away from the essence. People who cannot identify with nature, who try to hold on to the city by leaving it, have to experience their depression in stories. At the same time, unconscious destruction of nature negatively affects animals. Negative attitudes and behaviors developed by animals towards people are among the messages that Sezai Karakoç wants to give through nature.
Sanayi Devrimi’nin ardından doğa üzerinde mutlak hâkimiyetini artıran insan, çevreyi kendi çıkarı doğrultusunda kullanmaya başlar. Ancak karşılaşılan olumsuz sonuçlar, çevre algısında değişmeler yaşanmasına neden olur. Bu değişmeler ışığında XIX. yüzyılın sonlarından itibaren çevreye yaklaşım tarzında bilimsel bakış açısı gelişir. Yeni bakış açısıyla birlikte insan diğer canlılar gibi doğanın hâkimi değil bir parçası olduğu kabul edilir. Çevre ile edebî metinlerin ilişkisini inceleyen ekoeleştiri kuramı, yeni çevre yaklaşımının ardından yaygınlık kazanır. Bu çalışmada da ekoeleştirel kuram bağlamında Sezai Karakoç’un hikâyeleri incelenmektedir. Doğa, Sezai Karakoç’un öykülerinde bireyin özünü oluşturan özelliğiyle ortaya çıkar. Doğadan kopma esas itibarıyla özden de uzaklaşma anlamına gelir. Doğayla özdeşleşemeyen, ondan ayrılarak kentte tutunmaya çalışan insanlar, hikâyelerde bunaltılarını yaşamak zorunda kalırlar. Aynı zamanda doğanın bilinçsizce tahrip edilmesi hayvanları da olumsuz anlamda etkiler. Hayvanlar tarafından insanlara karşı gelişen olumsuz tavır ve davranışlar da Sezai Karakoç’un doğa aracılığıyla vermek istediği mesajlar arasındadır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Türkiye Sahası Yeni Türk Edebiyatı |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Aralık 2024 |
Gönderilme Tarihi | 23 Temmuz 2024 |
Kabul Tarihi | 25 Ağustos 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 Cilt: 13 Sayı: 4 |