Theist philosopher Sören Kierkegaard, known as the father of
existentialism, argues that faith and absolute submission to God are essential for an
individual to realize its existence and he emphasizes the paradox of faith. According
to Kierkegaard, faith is not a rational attitude; but it is a paradoxical leap. His view
was that, the truth regarding individual’s existence is subjective; thus, he thinks that
institutional reflection of corrupted Christianism together with the hegemony of
systematic philosophy and scientific areas are obstructions to this and he made
criticisms to all.
Like Kierkegaard, Karl Jaspers also protests church faith; but he is a nonclassical
theist philosopher, defending a philosophical faith in which a philosopher can live
his self-faith that is not imposed to him. For Jaspers, faith is a general concept
embracing both philosophic and religious faith. Criticizing the theology based on
religion or revelation, he considers that faith in God is one of the conditions of
realizing one’s existence. Reason does not conflict with philosophic faith and
philosophic faith is the sole faith that a philosopher shall have. According to him,
God of the church is no more a transcendent being but became an ordinary subject
in the universe.
In this framework our study aims to compare the views of Sören Kierkegaard and
Karl Jaspers on religion, faith and reason relations, whether reason or in other words
philosophical thought is enough to found God and faith or not; or do they
compromise or not.
Varoluşçuluğun kurucusu olarak bilinen teist filozof SörenKierkegaard,
Tanrı’ya imanı ve sonsuz teslimiyeti, bireyin varoluşunu gerçekleştirmesi için
zorunlu olarak görerek; imanın paradoksallığına vurgu yapmıştır. Kierkegaard’a
göre, iman; ussal bir tutum değil, paradoksal bir sıçramadır. İnsanın varoluşuna
ilişkin hakikatin öznel olduğunu düşünen Kierkegaard, bunun önünde engel olarak
gördüğü gerçeğinden uzaklaşmış olduğunu düşündüğü Hıristiyanlık dininin
kurumsal yansımasını, sistematik felsefe ve bilimsel alanların hâkimiyetini
eleştirmektedir.
Karl Jaspers’ta kilise imanına karşı çıkarak Kierkegaard’a benzemekle birlikte,
filozofun kendisine dayatılmayan öz imanını yaşayacağı bir felsefi inancı savunarak
klasik olmayan bir teist filozof olarak karşımıza çıkar. Jaspers için iman, hem felsefî
hem de dinî imanı kapsayan genel bir kavramdır. Din ya da vahiy temelli inancı
eleştirerek, Tanrı’ya inanmayı kişinin varoluşunu gerçekleştirebilmesinin
şartlarından biri olarak görür. Akıl ve felsefî iman birbiriyle ters düşmez ve Felsefî
iman filozofun sahip olacağı yegâne imandır. Ona göre, kilisenin Tanrı’sı, Aşkın
varlık olmaktan çıkıp evrende gelişigüzel bir nesne haline gelmiştir.
Bu doğrultuda, çalışmamız SörenKierkegaard ve Karl Jaspers’da din, iman ve akıl
ilişkisini ve dolayısıyla da aklın bir başka anlamda felsefi düşüncenin Tanrı ve
imanın temellendirilmesinde yeterli olup olmadığını ya da uzlaşıp uzlaşmadıkları
hakkındaki görüşlerini karşılaştırmayı amaçlamaktadır.
Bölüm | Araştırma Makalesi |
---|---|
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 20 Temmuz 2017 |
Gönderilme Tarihi | 20 Temmuz 2017 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2017 Sayı: 7 |