In the late twentieth century, claims for recognition of collective differences based on ethnicity, religion, race, gender and sexual orientation have become more prominent that they override claims for redistribution. This shift can be observed in the fact that the new justice paradigm, which focuses on recognition of collective differences, overshadows the justice paradigm based on the traditional approach, which focuses on a fairer distribution of social resources and equality. It is commonly argue that there is a tension between these two social justice paradigms. While the advocates of the recognition paradigm criticize the redistribution paradigm for neglecting claims for cultural recognition; the recognition paradigm is also criticized for neglecting claims for economic redistribution. Given their one-dimensional conception of justice, namely, one that excludes the cultural and the other excludes economic dimension of social justice, they narrow the political space instead of promoting solidarity among multiple cross-cutting social movements. On the other hand, as the claims for the recognition of collective differences within new social movements have become dominant, claims for justice come to the fore with its cultural dimension rather than its economic dimension. In the context of these developments, two kinds of polarization have risen within the Left. The first is the polarization between socialism and mainstream multiculturalism. The second is the polarization between deconstruction and mainstream multiculturalism. In this study, we will discuss two types of needs: First, the need for multidimensional justice. Second, the need for solidarity among multiple cross-cutting collecivities. Hence, we will first argue that we do not have to choose either the recognition or redistribution paradigm of social justice, and that the supposed dichotomy between recognition and redistribution is misleading. We then turn to the political strategy that makes it possible to establish a complementary relationship between the politics of recognition and the politics of redistribution. We will develop our discussions by reffering to the multidimensional collectivity of gender.
Social justice solidarity multiple cross-cutting collectivities politics of recognition politics of redistribution deconstruction socialism Nancy Fraser
Yirminci yüzyılın sonlarında, etnik, din, ırk, toplumsal cinsiyet, cinsel yönelim temelli kolektif farklılıkların tanınması yönündeki talepler, yeniden bölüşüm taleplerinin önüne geçecek derecede belirgin hale geldi. Bu değişim, kolektif farklılıkların tanımasını odağına alan yeni adalet paradigmasının, toplumsal kaynakların daha adil dağılımını ve eşitliği odağına alan geleneksel yaklaşıma dayalı adalet paradigmasını gölgede bırakmasında gözlemlenebilir. Her iki adalet paradigması arasında bir gerilimin olduğuna dair yaygın bir görüş vardır. Tanınma paradigmasının savunucuları, yeniden bölüşüm paradigmasını kültürel tanınma taleplerini ihmal ettiği gerekçesiyle eleştirirken; tanınma paradigması da ekonomik yeniden bölüşüm taleplerini ihmal ettiği gerekçesiyle eleştirilir. Biri toplumsal adaletin kültürel, diğeri ekonomik boyutunu dışarıda bırakan tek boyutlu adalet kavrayışları nedeniyle, çoklu kesişen kolektiviteler arasında olması gereken dayanışmaya vurgu yapmayı ihmal ederek politik alanı daraltırlar. Öte yandan, yeni toplumsal hareketler içinde kolektif farklılıkların tanınması taleplerinin baskın hale gelmesiyle, adalet talepleri ekonomik boyutundan ziyade kültürel boyutuyla öne çıkmıştır. Bu gelişmeler bağlamında, Sol içinde iki tür kutuplaşmadan söz etmek mümkündür. İlki, sosyalizmle ana akım çokkültürcülük arasındaki kutuplaşmadır. İkincisi yapıbozumla ana akım çokkültürcülük arasındaki kutuplaşmadır. Bu çalışmada, toplumsal adaletin tek boyutlu kavranışına ve Sol içindeki kutuplaşmalara karşı iki tür ihtiyacı tartışacağız: İlki, çok boyutlu adalete olan ihtiyaç. İkincisi, çoklu kesişen kolektiviteler arasındaki dayanışmaya olan ihtiyaç. Bu tartışmada ilk olarak, toplumsal adalete ilişkin ya tanınma ya da yeniden bölüşüm paradigmasını seçmek zorunda olmadığımızı, tanınma ve yeniden bölüşüm arasında olduğu varsayılan ikilemin yanıltıcı olduğunu ileri süreceğiz. Ardından, tanınma politikası ve yeniden bölüşüm politikası arasında tamamlayıcı bir ilişki kurmayı mümkün kılan politik stratejiyi ele alacağız. Tartışmalarımızı çok boyutlu kolektivite olan toplumsal cinsiyete başvurarak geliştireceğiz.
Toplumsal adalet dayanışma çoklu kesişen kolektiviteler tanınma politikası yeniden bölüşüm politikası yapıbozum sosyalizm Nancy Fraser
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Felsefe |
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 14 Haziran 2022 |
Gönderilme Tarihi | 19 Kasım 2021 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2022 Sayı: 17 |