The question 'What is love?' has occupied poets and philosophers for thousands of years. Is it only to see love as a miracle that is praised by extolling its virtues, or to expose its cruelty and illusions by expressing the pain and despair that follows? Some psychoanalysts seeking answers to these questions about the 'what' of love have followed in the footsteps of poets and philosophers. In Seminar VIII (Transference -1960-1961), in which he deals with love in detail, Lacan chose Plato's Symposium (Συμπόσιον) to answer these questions. In explaining why he chose this text, Lacan reminds us that love is at the beginning of analytical practice. For this reason, Lacan treats the Symposium as a kind of psychoanalysis session and defines transference as something like love. Transference is something that questions love; from the point of view of analytic thought, it questions it deeply enough to reveal what is known as 'ambivalence' as a fundamental dimension of love. This is precisely what is done in the dialogues in the Symposium. The form of the discussion of love in the dialogues is intimately connected with the essence of love itself; 'love' is made up of transitions, ups and downs and paradoxes in the dialogues. This article reveals the different faces of love by reading Plato's Symposium together with Lacan and discussing all the speakers in the Symposium in turn, and discusses the nature of love and what it is with psychoanalytic theory.
‘Aşk nedir?’ sorusu, binlerce yıldır şairleri ve filozofları meşgul etmiştir. Aşkı yalnızca erdemlerini yücelterek övülen bir mucize olarak görmek mi, yoksa ardından çekilen acıyı ve çaresizliği dile getirerek acımasızlığını ve yanılsamalarını ifşa etmek mi? Aşk’ın ‘ne’liğine dair bu sorulara yanıt arayan bazı psikanalistler de ozanların ve felsefecilerin izinden gitmişlerdir. Lacan, aşkı ayrıntılı bir biçimde ele aldığı Seminer VIII’de (Transference -1960-1961), bu sorulara yanıt aramak için Platon’un Sempozyum (Συμπόσιον) metnini seçmiştir. Lacan, bu metni seçme sebebini açıklarken analitik pratiğin başlangıcında aşk olduğunu hatırlatır. Bu nedenle de Lacan Sempozyum’u (Şölen) bir tür psikanaliz seansı olarak ele alır ve aktarımı aşk gibi bir şey olarak tanımlar. Aktarım, aşkı sorgulayan bir şeydir; analitik düşüncenin bakış açısından, aşkın temel bir boyutu olarak ‘ikirciklilik’ olarak bilinen şeyi ortaya çıkaracak kadar derinlemesine sorgular. Bu tam da Sempozyum’da yer alan diyaloglarda gerçekleştirilen şeydir. Diyaloglardaki aşk tartışmasının biçimi, esasen aşkın özüyle yakından bağlantılıdır; ‘aşk’ adeta diyaloglardaki geçişlerden, iniş-çıkışlardan ve paradokslardan oluşur. Bu makale, Platon’un Sempozyum’unu Lacan’la birlikte okuyarak ve Sempozyum’daki tüm konuşmacıları sırasıyla ele alarak aşkın farklı yüzlerini ortaya koymakta, aşkın doğası ve ne olduğu meselesini psikanalitik teoriyle tartışmaktadır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Etik, Toplum Felsefesi |
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 12 Aralık 2024 |
Gönderilme Tarihi | 13 Temmuz 2024 |
Kabul Tarihi | 4 Kasım 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 Sayı: 22 |