This article examines the relationship between hadith and fiqh in nineteenth-century India through the work al-Ajwibah al-fāḍilah by one of the leading Hanafī scholars of the period ʿAbd al-Ḥayy al-Laknawī. By analyzing al-Laknawī’s responses to the questions posed by Husayn Lāhôrī, a member of the Ahl al-Hadīth, the study aims to contextualize the internal debates and methodological approaches of the science of hadith within the unique scholarly environment of the Indian subcontinent. Despite the intellectual backdrop shaped by various challenges faced by Indian scholars -such as colonialism, the academic activities of orientalists, the intensive work of missionaries in the region, and the famous uprising of 1857 -the original approaches developed by scholars demonstrate how the hadith-fiqh relationship, and more specifically the Ahl al-Hadīth-Ahl al-Ra’y connection, is positioned. In this context, al-Laknawī emphasized his partial departure from the traditional Hanafī preferences by avoiding taqlīd in some fiqh issues such as his approach to narrations, evaluation of isnad and rāwī, the authority of primary hadith sources, and the methodology to be followed when confronted with contradictory narrations. In conclusion, al-Ajwibah al-fāḍilah can be seen as polemical texts, as well as a reflection of the new Hanafī understanding of hadith that took shape in India in the nineteenth century. The style used in the work, the topics discussed, the way they are presented, and the sources utilized take the reader to the scholarly gatherings of the period, revealing the vitality and intellectual depth of the discussions. At the same time, the article reveals that Laknawī’s method is not merely a reflection of the Hanafī line represented by renowned scholars of the region such as ‘Abd al-Haqq Dihlawī and Shāh Walī Allāh. Accordingly, although al-Laknawī ostensibly draws on the scholarly heritage represented by ‘Abd al-Haqq Dihlawī and Shāh Walī Allāh, he actually benefited from the atmosphere of scholarly debate and accumulation of his time and brought the traditional accumulation of the past to a new level. In terms of the balance he sought to establish between hadith and fiqh, by reinterpreting the approach begun by ‘Abd al-Haqq al-Dihlawī and systematized by Shāh Walī Allāh, he represented one of the original lines of Hanafīsm in the Indian subcontinent; in other words, the third main strand of this tradition. In conclusion, the study contributes to the repositioning of the hadith-fiqh relationship in the Indian subcontinent through the example of Laknawī and emphasizes the unique place of the region in the field of Islamic sciences.
Hadith al-Ajwibah al-fāḍilah Hanafī Ahl al-Hadīth al-Laknawī
Bu makale, XIX. yüzyıl Hindistan’ında hadis ve fıkıh ilişkisini, dönemin önde gelen Hanefî âlimlerinden Abdülhay el-Leknevî’nin el-Ecvibetü’l-fâżıla adlı eseri üzerinden incelemektedir. Çalışma, Leknevî’nin Ehl-i Hadis mensubu Hüseyin Lâhôrî’nin sorularına verdiği cevapları analiz ederek, hadis ilminin iç tartışmalarını ve metodolojik yaklaşımlarını, Hint alt kıtasının kendine özgü ilmî zemini içerisinde konumlandırmayı amaçlamaktadır. Hindistan ulemasının karşı karşıya kaldığı sömürgecilik, oryantalistlerin yürüttüğü akademik faaliyetler, misyonerlerin bölgedeki yoğun çalışmaları ve 1857’de meydana gelen meşhur ayaklanma gibi pek çok sorunun şekillendirdiği düşünsel arka plana rağmen, âlimlerin geliştirdiği özgün yaklaşımlar, hadis-fıkıh ilişkisinin daha husûsî bir ifadeyle Ehl-i Hadis-Rey/Mezhep bağının nasıl konumlandırıldığını göstermektedir. Bu anlamda Leknevî, bazı fıkhî konular, rivayetlere yaklaşım, isnad ve râvî değerlendirmeleri, temel hadis kaynaklarının otoritesi ve çelişkili rivayetler karşısında izlenecek yöntem gibi konularda geleneksel Hanefî tercihlerden kısmen ayrılarak taklitten uzak bir tavır benimsediğini vurgulamıştır. Bu yönüyle Leknevî ve eseri el-Ecvibetü’l-fâżıla, yalnızca bir polemik metni değil, aynı zamanda XIX. yüzyılda şekillenen yeni bir Hanefî hadis anlayışının da yansıması olarak değerlendirilebilir. Eserde kullanılan üslup, ele alınan konular, konuların anlatım biçimi ve kaynaklar; okuyucuyu dönemin ilim meclislerine taşıyarak tartışmaların canlılığını ve entelektüel derinliğini ortaya koymaktadır. Aynı zamanda makale Leknevî’nin metodunun Abdülhak Dihlevî ve Şah Veliyyullah Dihlevî gibi bölgenin meşhur âlimlerinin temsil ettiği Hanefî çizginin bir yansımasından ibaret olmadığını ortaya koymaktadır. Buna göre Leknevî her ne kadar görünürde Abdülhak Dihlevî ve daha ziyade Şah Veliyyullah’ın temsil ettiği ilmî mirastan besleniyor gibi görünse de, esasen yaşadığı dönemin ilmî tartışma atmosferi ve birikiminden istifade ederek geçmişteki geleneksel birikimi yeni bir düzleme taşımıştır. Hadis ve fıkıh arasında kurmaya çalıştığı denge üzerinden bakıldığında, Abdülhak ed-Dihlevî ile başlayan ve Şah Veliyyullah tarafından sistemleştirilen yaklaşımı yeniden yorumlayarak, Hint alt kıtası Hanefîliğinin özgün çizgilerinden birini; başka bir ifadeyle, bu geleneğin üçüncü ana damarını temsil etmiştir. Sonuç olarak çalışma, Leknevî’nin örnekliğinde Hint alt kıtasındaki hadis-fıkıh ilişkisinin yeniden konumlandırılmasına katkı sağlamakta ve bölgenin İslamî ilimler sahasındaki özgün yerini vurgulamaktadır.
I would like to express my gratitude to my esteemed professors Eyüp Öztürk, Mustafa Gargar and Muhammet Ali Tuzlu who checked the English translation of the text and made suggestions.
| Birincil Dil | İngilizce |
|---|---|
| Konular | Hadis |
| Bölüm | Araştırma Makalesi |
| Yazarlar | |
| Gönderilme Tarihi | 1 Ağustos 2025 |
| Kabul Tarihi | 22 Ekim 2025 |
| Yayımlanma Tarihi | 30 Kasım 2025 |
| Yayımlandığı Sayı | Yıl 2025 Cilt: 12 Sayı: Özel Sayı |