Öz
Haritada gösterildiği gibi, bu etüdle ilgili çalışma sahası İstanbul’un kuzeyini işgal etmektedir. İstanbul'daki Paleozoik dizinin 1963 te tarafımızdan ileri sürülen stratigrafik anahatları, sahanın yapısı için uygun yeni bir yorumu gerektirmiştir. Etüd, Eosen başında vukua gelen, Paleozoik ve Mesozoik kayaçlarının karışık diastrofizması ile ilgilidir. Bahis konusu alanda, SW-NE doğrultusunda, kuzeye doğru Kretase üzerine yatay bir hareketi takiben itki fayları ve kıvrımlar teşekkül etmiştir.
Paleozoik kayaçlar Silurienden Karbonifere kadar mevcuttur. Kretase Boğaz’ın her iki tarafında mahdut aflörmanlar halindedir. Geniş bir alana yayılmış olan Belgrad formasyonu yapısal önem taşımıyan ayrı mostralar halindedir.
Kretaseden sonraki şiddetli itilme ve kıvrılma sırasında daha önce kıvrılmış bulunan stratigrafik birimler orijinal kontakt düzlemlerini kaybederek, birbirleri üzerine sürüklenmişlerdir. Bununla beraber, itki faylarının hakikî atımları hakkında katî veriler mevcut değildir. Maalesef, mostraların devamsızlığı, yaygın bir bitki örtüsü ve moloz yığınları önemli yapısal çizgileri haritada yer yer şüpheli göstermek zorunda bırakmıştır.
Bu etüdde stratigrafik birimler, anormal dizileri ve yapısal durumları ile genel olarak şematize edilmeye çalışılmıştır. Varılan yeni sonuçlar aşağıda özetlenmiştir (Şek. 1).
1) Eski literatürde Devoniene konulan Trakya serisi ve radyolârit birimi Karbonifere ithal edilmiştir.
2) Şimdiye kadar Üst Devonien olarak gösterilen Sarıyer-Bilezikçi çiftliği-Büyükdere arasında kalan sahanın büyük bir kısmının Siluriene ait olduğu anlaşılmıştır.
3) Buradaki Silurien altta ortokuarsit, üstte silisli şeyi birimlerini ihtiva eder.
4) Zekeriyaköy şaryajının, paroksismal safhayı takiben, bölgedeki deformasyonlar üzerinde etkileri olduğu, ikinci bir tektonik sistemin mevcudiyetiyle açığa çıkmıştır.
Teşekkür
1962-1963 ve daha sonraki yıllarda, bölgenin incelenmesinde gezi imkânları konusunda yardımlarını esirgemiyen M.T.A. Enstitüsü, Jeoloji Şubesi Direktörü Dr. C. Erentöz’e, şahsi görüşmelerimizde problemlerin çeşitli cephelerini ele almamıza imkân veren Dr. Ş. Abdüsselâmoğlu, Prof. Dr. M. Akartuna ve Prof. Dr. İ. Yalçınlar'a teşekkürlerimizi bildiririz.