Bu makalede genel kabul görmüş bir düşünce olarak Alevilikle Bektaşiliğin ayrışmasının aksine Alevilikle Bektaşiliğin tarihsel süreç içerisindeki entegrasyonu ele alınacaktır. Türkiye sosyal tarihinin klasik akışına bakıldığında, Aleviliğin tarihsel adı olan Kızılbaşlıktan Bektaşilik çıkmamış, bilakis Bektaşilikle Alevilik zaman içerisinde kaynaşmış ve bütünleşmiştir. Kızılbaşlık Doğu Anadolu’da göçebe Türkmen aşiretleri arasındaki yaygın iken, Bektaşilik Batı Anadolu’da ve Trakya’da Osmanlı’nın yaptığı ayırımla Yörükler arasında yaygındı. Osmanlı göçebelerinin (Yörüklerin) yerleşik değerlere ve şehir kültürüne daha yatkın olduğu görülürken, Şiî-Safevî etkisindeki Alevi-Türkmenlerin göçebe-aşiret değerlerine daha sıkı bir şekilde bağlı oldukları görülmektedir. Zaman dilimi açısından da Bektaşiliğin bir tarikat yapılanması şeklindeki gelişimi ile Kızılbaşlığın daha yaygın bir isimle Aleviliğe evrim süreci de farklıdır. Dolayısıyla hem coğrafya hem de zaman dilimi açısından birbirlerinden tamamen farklı iki olgunun sanki aynı organizmanın parçaları imiş gibi görülüp de bunların zamanla birbirinden ayrışmış oldukları görüşü gerçeği yansıtmamaktadır. Sosya-iktisadi yapıları ile dini-kültürel gelenekleri arasındaki ortak unsurlara bakarak genel bir yargıya varmak anakronizm olacaktır. Alevilikle Bektaşi ritüelleri arasındaki farklar, Cem ayinlerindeki farklı uygulamalar, soya önem veren Aleviliğin homojen yapısıyla gayrimüslimleri bile bünyesine alıp eriten Bektaşiliğin heterojen nitelikler taşıması gibi daha birçok farklı unsur göz önüne alındığında bunların ancak çeşitli faktörlerin etkisiyle kaynaşıp bir araya geldiklerini düşündürmektedir. Her iki mistik şahsiyetin Horasan menşeli olmalarına vurgu yapması, Anadolu göçebeleri arasında meşruiyet kazanma güdüsüyle ilgisi olmalıdır. Araştırmacıların dini senkretizmle izah etmeye çalıştıkları bu iki farklı teşekkülü bir araya getiren temel ortak değer şüphesiz tasavvuftur. Siyasi faktörler ise sürecin başka bir yönüdür. Zira her iki teşekkül de aynı sosyal tabana dayanmaktadır. Siyaseten her iki teşekkülü bir çizgide buluşturan temel faktör de Osmanlı merkeziyetçiliğine karşı güttükleri muhalefettir. Vaktiyle Fuat Köprülü, yerleşik hayatın değerlerini taşıyan Bektaşileri Alevilerden ayırırken, ikinci zümreye Köy Bektaşileri demişti. I.Melikoff ise Osmanlı siyasetinin Bektaşiliği kurumlaştırarak Türkmen Alevilerini kontrol altına almaya çalıştığını öne sürer. Bundan sonraki süreçte Bektaşilikle Aleviliğin bölündüğü sonucuna varır. Son tahlilde Babaîler ve Abdalân-ı Rum gibi daha birçok tarikat Hacı Bektaş Veli kültü etrafında kaynaşıp Anadolu’da Bektaşiliği oluştururken, Kızılbaşlık, Safevî tarikatından çıkıp Anadolu’da Alevilik adıyla kurumlaşmaya çalışmıştır. Anadolu’nun sosyolojik ve siyasal gerçekleri her iki zümreyi bir araya getirmiştir. Tarihsel süreç içerisinde Alevilik-Bektaşilik adı altında bir terkiple anılır olmuştur.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 29 Mart 2023 |
Gönderilme Tarihi | 29 Ağustos 2022 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2023 Sayı: 105 |
Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.