Klasik Türk edebiyatında, şiirin merkezini oluşturan temel konulardan biri de aşktır. Bu şiir geleneğinde idealize edilen ve işlenen aşk tasavvuruna göre aşk, kimi zaman görmeyle değil duymayla ilintilidir. Günümüz dünyasında pek de yeri olmayan bu durum, yani aşkın görmeyle değil duymayla başlaması meselesi, yerleşmiş bir motif olarak klasik Türk şiirinde yüzyıllar boyunca süregelmiştir. Klasik Türk edebiyatında beşerî aşk düzleminde karşılaşılan kulaktan âşıklık, daha derin bir yaklaşımla ilahî aşkın izdüşümü olarak da algılanabilir. İki kahramanlı aşk mesnevilerinin pek çoğunda, Hüsrev ü Şîrîn, Hurşîd ü Ferahşâd, Ferhâd u Şîrîn,Vâmık u Azrâ, Cemşîd ü Hurşîd, Varka ve Gülşah, Şem ü Pervâne, Leylâ vü Mecnûn gibi bazı mesnevilerde, hikâye örgüsü içerisinde önemli bir motif olarak kahramanlar, birbirlerini henüz görmedikleri halde, kulaktan duyarak âşık olurlar. Divanlar da bu tarz bir aşk anlayışının örneklerini sunmakta, kulaktan âşıklık divanlarda 14. yüzyıldan 18. asra kadar örneklerine rastladığımız bir motif olarak karşımıza çıkmaktadır. Divanlarda tespit edilebilen örnekler arasında kulaktan aşkın kimi zaman bir insana değil, bazen bir yere bazen de şairin sözüne, şiirine yönelmesi dikkat çekicidir. Bu çalışmada farklı yüzyıllardan tespit edilebilen manzum metin örnekleri üzerinden “kulaktan âşık olma”nın izi sürülmeye çalışılmış, bu hâlin mahiyeti izah edilmeye gayret edilmiştir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Osmanlı Sahası Klasik Türk Edebiyatı |
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 24 Aralık 2024 |
Gönderilme Tarihi | 19 Ekim 2024 |
Kabul Tarihi | 11 Kasım 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 Sayı: 52 |