İmparator III. Napoleon ve onu 21. yüzyılın gerçek bir öncüsü yapan bazı modem fikirler sıklıkla unutulmaktadır. Bu hükümdar, bahçe ve park tasarımının da içinde yer aldığı yeni bir kentleşme anlayışının başlatıcısı olmuştur. III. Napoleon'un başarısının ana dayanakları, modem fikirlerinin bir ürünü olan 1855, 1867 Dünya Sergileri'dir. Bu Fransız başarısı, Brabant Dükü, Belçikalıların ikinci kralı II. Leopold 1835-1909 ve Mısır Hidivi İsmail 1830-1895 gibi yöneticilere de ilham vermiştir.Bu dönemde "Fransız stili" bir bahçenin tasarlanması her şeyden önce bahçıvanlığa, bitki seçimine ve yeni bitkilerin sergilenmesindeki istek ve tavıra bağlıydı. Binalar ve dekorlar genellikle yerlerini ağaç grupları ve tekil ağaçlara bırakmıştır. Bahçeler, Natura naturans - gerçek doğa - düşüncesi bir kenara konarak, endüstriyel üstünlüğün yardımı ve tasarımcıların çalışmalarına destek olan mühendislerin hayal gücü ile süslenmiştir.Benim düşünceme göre bahçe tarihi bağlamında bu dönem, birkaç sebepten dolayı ilginçtir: Her şeyden önce dönemin, bir parkın yaratacağı sosyal beklentilerin sorgulanmadığı ve bahçe tasarımcılarının işlerine sadece estetik açıdan yaklaştığı bir dönem olduğunu düşünmekteyim. Bu durum özellikle Kahire, Belçika ve şüphesiz en başta gerçek bir yeşil politikaya ya da bir kamusal mekan yönetimine sahip olmayan diğer birçok farklı ülke için de geçerlidir.İkincisi, hatırlamalıyız ki, bu parklar kentlerde günlük tasarımlar halinde oluşmuştur. Bunlar, kentin hiyerarşik bağlamı içinde, ortak bir ilginin sonucu büyük ölçekli bir proje ve büyük bir stratejinin parçası olarak hayata geçmiştir.Üçüncüsü, bu dönemde parkların ortaya çıkmasında tek ana kısıtlayıcı etken toprak ile ilgili haklar olmuştur. Bunun üstesinden gelmek için toprak sahibi, bir sponsor gibi hareket etmiştir. Bu parklar kentte yeni sınırları çizmiş, genişlemeye ve mikroklimaların oluşmasına izin vererek mahalleleri yeniden şekillendirmiştir.Sıklıkla, yeni parkların gelişimi, finansal işlemler ve emlak işlemleri ile paralel ilerlemiştir. Bir emlak spekülasyonunun ardından yeni parkların oluşması ve bu sayede sosyal açıdan yüksek prestijli caddelerin oluşması olağandışı değildir.Bu nedenle, arazinin yasal statüsünü tanımlayan ve bir kentin gelişimindeki itici güçleri anlamaya yardımcı olantoprak kaydı ile ilgili bir çalışmanın, başlangıç çalışmalarına dahil edilmesini önemli bulmaktayım. Toprak sahibi olmak her zaman zenginlik ve güçle eş anlamlı olmuştur.Dördüncüsü, arazi ve çevresi bu şekilde yurttaşlığın, yurtseverliğin ve medeniliğin gelişimi için elverişli bir yer haline gelmiştir. Başka bir yazıda da belirttiğim gibi bu yaklaşım XIV. Louis'nin 'saray topluluğu'na benzer bir durumdur. Norbert Elias, bu bağlamda XIV. Louis için, "yeni bir strüktürün yaratıcısı ve kentte yeni davranışların belirleyicisi" ifadesini kullanmaktadır.Beşinci olarak, bu parklar, bahçe tasarımcılarının ortak problemleri göz önüne alındığında, tam bir "körlüğü" yansıtmaktadır. Bu dönemde bahçe tasarımcıları, su drenajı ile ilgili problemler dışında toprakla ilgili gerçeklerin, doğanın önceden kestirilemeyen güçlerinin, farkında değillerdi.Son olarak, bu parklarda dikkate değer gördüğüm şey, dönem çerçevesinde, bahsedilen kamusal bahçe tipolojisinin coğrafi ve iklimsel farklar gözetilmeksizin dünyanın başka bir kentinde uygulanabilirliğidir. Bu bahçe tipolojisi, 1869'ta Belçikalı Delchevalerie tarafından Kahire'de kurulan Ezbekiya Bahçeleri ya da Barillet-Deschamps tarafından tasarlanan Zamalek zoolojik bahçeleri örneklerinde görüldüğü gibi kolaylıkla aktarılabilir ve kopya edilebilirdir.
All too often, we tend to forget Emperor Napoleon III and the modernity of some of his ideas, which made him a true forerunner of the 21st century. This sovereign was the instigator of a new form of urbanisation in cities, which included the creation of parks and gardens. The main pillars of Napoleon Ill's success were the Universal Exhibitions of1855 and 1867, devoted to this modernity. The example of this French success was to serve as inspiration for other crowned heads including the Duke of Brabant, the future Leopold II second king of the Belgians, and the Egyptian Khedive Ismail . The creation of a "French-style" landscape garden at that time relied above all on horticulture; the choice of plants, their aspect and the desire to show off new plants. Buildings and follies were generally replaced with groups of trees or isolated trees. Natura naturans - real nature - was put to one side in order to be embellished with the help of industrial advances and the imagination of engineers, which was employed to help with the designer's work. For me, this period is interesting within the context of the history of gardens for a number of reasons: First of all, I believe this was an era when no-one questioned the social expectations of a park landscape gardeners only worked on their aesthetic aspect. This was especially true in Cairo as well as in Belgium, and also undoubtedly in many other countries where, in the beginning, there was no real green policy or real manageıment ofpublic spaces. Secondy, we should remember that these parks formed actual constructions in towns; they were projects of collective interest created within a hierarchical context in towns, designed on a large scale and part of a vast strategy. Thirdly, the only major constraint concerning the realisation of these parks was land rights. To overcome this, the owner acted as a sponsor since he owned the land on the site. These parks marked new limits in the town, delineated neighbourhoods, allowing extensions and even microclimates to be created. Often, the development of new parks went hand in hand with other property and financial operations. It wasn't unusual for a property speculation to be closely followed by the development of new parks, thus creating streets with a high social prestige. Consequently, I believe it is important to include a study of the land registry in the preliminary studies, which defines the legal status of a site and also helps to understand the driving force behind a town's evolution; owning land has always been synonymous with wealth and therefore power. Fourthly, the site and its surroundings thus became favourable to the development of 'citizenship, public-spiritedness and civility'. As I have already mentioned in another paper, this approach is similar to the 'court society'of Louis XIV, who, as described by Norbert Elias, "shaped a new structure and determined new behaviours in the town". In the fifth place, these parks were also characterised by a complete blindness regarding the common problems faced by gardeners. They were unaware of the realities of the land and the unpredictability of the forces of nature, except for problems concerning water drainage, the main subject of rehabilitation and a better management of salubrity. Finally, what I think is remarkable in these parks is the fact that, for the era, this typology of public garden seemed to be perfectly transposable to any other town worldwide, despite great geographic and climatic differences. This typology of garden seemed to be easily transferable, easy to copy, as is the case of the Ezbekiya Gardens in Cairo, founded in 1869 by the Belgian, Delchevalerie, or the Gezira / Zamalek zoological gardens designed by Barillet-Deschamps
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Research Article |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Eylül 2011 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2011 Sayı: 9 |
Bu sistemin içeriği ve TÜBA-KED'de yayınlanan tüm makaleler "Creative Commons Attribution-NonCommercial-NoDerivatives 4.0" altında lisanslanmıştır.